Sabah marmurluğunu atmak için
Soğuk suyu yüze çarpmak gibi…
Uzun ve ağır bir konuyu ders yapıp işlerken
Arada canlanmak için
Fıkra anlatıp, oyun oynamak gibi…
Fırtınada eve varmak için
Gözünü toz zerrelerinden korurken
Yine de aradan görebilmek gibi…
Acıdan, elemden, kederden, hüsrandan
Soluksuz kalırken ölüyorum sanırken
Yine de yaşayabilmek gibi
Uyan ve YAŞA!
Anlamadığın ne varsa
Bilmek için değil ama!
Bilir olduklarınla ANLAMAK için YAŞA!
Ciğerlerindeki oksijeni beynine
Kalbinle göndermek için değil ama!
Nefesinle YAŞA!
Uyanıp da dar odanda, kırık döşeğinde
Aylayıp, uflama da
Kalın sandığın perdeleri
Aralamakla başla!
Dışarıda upuzun bir ova yeşerirken
Sen aşağı inecek merdiven yok sanma,
ATLA, gerekiyorsa ATLA!
IŞIK olan ALAN yumuşak nasılsa.
İlk anda yuvarlansan da
Toparlanırsın hızla
Düşüp de ölürüm diye KORKMA!
Ahh, ahh artık ANLA!
Sadece UYANMAK için
geldin bu hayata
Bunu ANLA!
Kolaya kaçma ama kolayından ANLA!
Zorlanma ama zor bildiğini yeniden tanımla.
Çık yukarıya, çıkamadın mı?
Dön yüzünü yukarıya, dönemedin mi?
Gönlünü aç mutlaka bulunduğun alanda.
Hadi kal sağlıcakla, çok mecaz var bu yazıda, ne anladığını sanıyorsan koy kenara, AL BAŞTAN OKU, mutlaka.
İstanbul, 14.9.2020 – 12.33
Bu yazıya ilham olan, kelam olan, sevgili HATHORlu dostlara sonsuz teşekkürlerimle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder