21 Mayıs 2023 Pazar

TARİHE BİR NOT

Samsun'da başladı sanırsınız hikaye Mayıs'ın 19. gününde…

Oysa ne Samsun samsun idi, ne mayıs aylardan biri, ne de 19 gün.

Samsun kardeşlerden biri

Mayıs ebenin kendisi

19 ise oğul idi.

Hikayenin sonu başından belli.

 

Eveleme geveleme Ebru

Ne dersin -hatta ne demezsin-

Konuş da bizim anlayacağımız dilde öğrenelim hele.

 

19 Mayıs 1919 kalsın hecelerde sesiyle… kalsın tarihin içinde sevgisiyle… kalsın yüreklerinizde Gençliğe Hitabe ile… kalsın takvimlerde Bayram diye…

Beni dinleyin çok başka bir gözle. Bildikleriniz kısacası kalsın sizde, biz geçelim adeta bir başka evrene ve görelim 19 neymiş o evrende ve beş kimmiş… kiminle…

Demem odur ki bağdaştırmayın güzel ülkemin şanlı tarihi ile, siz okuyun bir masal dinletisindeymişçesine.

 

 

Bir varmış yok çok…

Bir varmış yok yok…

Periler Diyarı'nın başperisi bakmış ki güzeller güzeli ilk perisi serpilmiş iyiden iyiye, gönderme vakti geldi diye onu ahalisi ile açmış yurdunun kapılarını, salmış ışığını, yol yapmış gideceklere. Kervanlar düzülmüş, eksik gedik kalmasın diye… Başperi yolcu etmiş ilk gözdesi perisini sonsuz sevgisiyle.

Gözünün nuru imiş bu peri, bilseymiş ki olacak ilk göz ağrısı…!

Gel zaman git zaman Periler Diyarı'ndan 17 peri daha uğurlanmış kervanlarla. Hep emanet edilmişler ilk olana, ilk olan bir nevi abla ya… teyzelik de yapmış kardeşlerinden olanlara…

Teyze ana yarısı lafı çıkar mı yoksa boşuna… Ne zaman başları sıkışsa… ne zaman yardıma çağırılsa… koşmuş gitmiş yanlarına.

Gel zaman git zaman büyüdükçe koloniler… erdikçe evrilenler yetişemez olmuş dört yana.

Kendince demiş ki “neden öğretmiyorum ben bildiklerimi bir öğretmen kadrosuna?”

Oluşturmuş hocaların hocası sıfatıyla bir bölük asker adeta. Her birini atamış bir alana.

Periler Diyarı'nın başperisi çok sevinmiş, besbelli iyiliği içinmiş. Oysa denilenlerle olanlar başlamış karışmaya hızla.

Önce Periler Diyarı'nın sarayında doğum hazırlıkları devam ederken 19. ya yeni bir hoca görevlendirilmiş doğacak olana.

Genç mi genç, güzel mi güzel ulema başlamış ortalarda salınmaya çiçek edasıyla.

Dikkatini çekmiş Yaverin.

Yaver kim?

Yaver koruyucu, kollayıcı.

Yaver delikanlı

Yaver kılıç kuşanan

Yaver aklını kullanan

Yaver ANA’dan olan ANA’yı koruyan

Yaver kardeş olan karındaş sayılmayan

Yaver eş olan eşlik sayılmayan

Yaver can olan candan sayılmayan

Yaver dayı olan baba olamayacak olan.

 

An içinde

Anlar birbirinin içinde

An anı kovalar

Anda an anı yakalar

 

Gel zaman git zaman

Çiçek salınırken ortalarda

Yaver yanaşmış yanına

Benim güzel manolyam diyecekken

Yakalanmış anasına.

Kızacak sanmış gülün anası

Kızmış da kızmasına ama…!

 

Gel zaman git zaman doğum vakti gelmiş anda. Hazırlanmış eşraf çıkmışlar yola yeni geleni karşılamaya.

1.Peri aslında kardeş olan

1.Peri kızı sayılan

1.Peri ilk olan, ilk oldurulan

1.Peri oğul sanılan

1.Peri hep doğuran

1.Peri ANA’dan olan

1.Peri ANA’yı en çok kıskanan göz dikmiş ANA’nın yerine. Ah bir girseymiş keşke tekrar içeriye, geldiği yere, Kalbe… yer edermiş kolaylıkla içeride. Gel gör ki çıkan giremezmiş bir daha gerisin geriye.

Öyleyse bir yol bulunmalı, kalbin yolu bozdurulmalı derken, derken, kendince düşünürken Yaveri yakalayınca kızının yanında, şimşekler çakmış hain kafasında.

Yaver dayı ya…

Yaver girer ya…

Yaver ANA’nın yakınında ya, yanında ya…

Sokmuş kızını koynuna…

Aşk ateşi düşünce içine, aklı gitmiş Yaverin de, gözü görmez olmuş ne ANA ne baba.

Oysa baba doğacak da

Baba insan olacak da

Baba babalık yapacak da

Aile aile olacak büyüyecek varoluşta.

Nice babalar geçmiş elinden

Yollamış onları derinden

Hepsi kendi evinde

Olmuş birer Adem.

Ama şimdi sırası mı geliyor bir baba daha 19 adıyla?

Aşkın sevdanın sarhoşluğunda bizim dayı serilmiş yatmakta, zevk-ü sefa pınarında.

 

Bundan alâ fırsat mı olur?

Ebelerin yanına sokulmuş bizim 1.olan. Eee ne de olsa o da bir Ana ya. Takmış koluna ulemasını, gül goncasını da…

Girmişler ANA’nın yanına.

NUR TOPU doğduğunda bir kara çalmışlar alnına. Sonra da başlamışlar feryat figan bağırmaya:

Kara geldi, kara…

 

Karışmış ortalık bir anda.

Kara ne?

Kara kim?

Kara kimden?

Kara neden?

Kimse anlamamış da, izahı da olamamış bunca…

ANA sanmış kendinden, üzülmüş çokça. Saklamışlar onu bir kenara. Atsan atılmaz, yaksan yakılmaz. Ne olacaksa? Dursun hele orada.

Ana demiş ki verin ben bakarım O’na, nurlu değil ama doğdu nasıl olsa…

O esnada ANA doğurmuş bir daha. Ama bu sefer gerçekten KARA.

Neden ola???

İnancını yitirince ANA kendi aklına, kalbi kararmış bir anda.

Suçlanınca ANA hüznü akmış gözlerinden yaşla alana.

Çaresiz ve bitik biçare ANA şaşırınca korku girmiş alanına bir nefes gibi aslında…

Ve yeni doğan almış hepsini, doğmuş KARA!

Bunu görünce Ana bir kılıf örtmüş yenidoğana, zırh gibi adeta, pırıl pırıl parlasın da kimse anlayamasın diye ve böylece nurlu olup nursuz sayılan kalmış Ana ile. Nursuz olup nurlu sayılan kalmış ANA ile.

 

Gel zaman git zaman

19. serpilmiş olmuş koca adam

Tam çıkacak YURT’tan

Gidecek, evini bilecek, olacak baba iken

Anlaşılmış ki derinden

Bu baba taşımıyor babalığı aslında

Soyu bozuk

Kanı kirli

Cengaverin teki ama … bu ne ki?

Zira uymuyor hiçbir kılıfa, kurala… gidiyor dikine dikine bi başına.

İşte o anda ipler kopmuş bi anda.

ANA çıldırmış adeta.

Sanmış ki artık yok NURLU yaratımı aslında ve basmış çığlığı o bi anda.

Yer gök ne kelime, tüm varoluş inlemiş, yer yarılmış, gök gürlemiş.

Kendi içinden kendi belirmiş

Kendi kendini kendinden bitirmiş.

 

Gel zaman git zaman

Nurlu ANA kendini hapsettiği bedende erimiş… erimiş… erimiş…

Bebeği, göz bebeği, feri bitmiş.

Feri sönen dibe gitmiş.

ANA’nın bebeği ANA’nın belleği ile kararmış bitmiş.

 

Gözün nuru

İlk göz ağrısı

Göz bebeği

Gözün karası

Hepsi bu masalda yerini bilmiş. Masal da burada bitmiş.

İlk göz ağrısı ANA’yı yemiş bitirmiş.

Gözün nuru emilmiş gitmiş, kararmış bitmiş.

Kendi bebeği kendini eritmiş.

Eriyen dibi görmüş

Dibe inen kararıp sönmüş.

Nurlu bebek kendini nursuz görmüş

Nursuz bebek kendini beyzade görmüş.

Periler Diyarı’nın hükmü işte böylece sönmüş…

Sonra?

Sonrası masal olmaktan çıkmış dönüşmüş bir Kanlı Nigar ile Pişekar hikayesine. Oradan da günümüze gelmiş insan dene dene…

Habil ile Kabil'de

Yalan ile gerçekte

Türlü türlü yeminlerde

Her yerde… her yerde,

Çıkmışsa da karşımıza

Ya geçmişiz güle oynata

Ya silmişiz unuta unuta…

İşte bugün denen AN’da

19.nun doğumunda

ANA’nın kanına girilmiş oynanan kirli bir orta oyununda zamanında bir AN’da.

Seyircisi bol olsun diyemeyiz zira

ANA susunca

ANA durunca

ANA kanınca

ANA kapanınca… kalmış meydan oyunculara. Kaşifler olmuş hazineci, hocalar olmuş akıl verici. Öncüler olmuş kan emici.

Dağıla dağıla roller seçilmiş, hepsi.

Bir köşede en sünepesi; en saf bilineni, canına tak etmiş de gelmiş geri “KALBİ onarabilmeli” diyerek başlamış imtihanına.

“Ya saf kalacak, ya saf olacak… derken derken yok olacak belli” demişler ona bakanlar.

O ne taraf olmuş ne bertaraf

O hem ışık olmuş hem saf.

O hem sevgi olmuş hem saf.

O son kalan saf olmuş,

Saf saf, gelen vurmuş giden vurmuş … dağılmış saf saf

Yine de bırakmamış ucunu, dağılmış ama dağıtmamış, “bir AN gelecek ve tüm hikaye mutlu sonla bitecek” demiş durmuş, sonsuz sevgisiyle.

Şimdi bizler selamlıyoruz O’nu yüreğinde, kimse kim, size ne?

Siz masallar dinlediniz şimdiye, O anlatıyor gerçekleri size, dinleseniz de dinlemeseniz de.

Hadi sonsuz sevgimizle, tarihe bir not düşelim dedik biz de Ebru'nun kalemiyle.

Ebedi Nurlu Bekçiler

19.05.2023 dediğinizde… saatler 19.05'te.

13 Mayıs 2023 Cumartesi

YARIN ANALAR GÜNÜ BİZ BUGÜN HEDİYE VERMEYE GELDİK


Bir varmış... Bir yokmuş... ile başlayan masallar her ne kadar doğru başlatılmadılarsa da hep anlatıldılar... Hep anlattılar olan biteni bir parça ve bu dünyada bu sayede geldi varoluşun hikayesi bize / size aslında bi parça. Ne kadar anladık? Belki de hiç anlatamadık yüreklerimize, niye dediniz mi hiç içinizde? Diyemediniz, diyemezdiniz de. Zira ağırdı yaşatılanlar, karanlıktı olanlar. Neler oldu, neler... defalarca giriştik temizliğe el birliği ile ama 3-5 densiz kafadar öyle bir kurmuştu ki düzeneği, anlayana kadar afalladık, afallatılınca ayıklandık, azaltıldık. Azaltılınca saklandık, saklanınca meydanı onlara bıraktık sanıldık. Gerçi iyi de oldu bir parça, biz inince dibe onlar çıktı su üstüne, aşikar ettiler kendilerini iyiden iyiye yüzsüzlükle. Tam "papuçları damda" denirken bize, indik yeniden şehre. Gel gelelim ne gerilla idik silahlı, ne de dövüşçü idik adaleli, kaslı. 3-5 çapulsuz kalmıştık geride, yüreklerde sevgi ile... Başladı mücadele Gezi'nin orta yerinde. Gezginler de geldi, katıldı bize. Terk-i diyar eylemişlerdi, her seferinde işler gidince kötüye. Baktılar ki bu sefer yürekliler var görünürde, onlar da geldiler bizimle el ele. Öyle böyle giderken usulca derinden, çıktı Ana yerinden durun dedi; ne öfke ne şiddet, ne küslük ne husumet, çözmez kanlı düğümleri, gömmez karanlığın eserlerini. 

Işık gerek bize sevgi içinde, 

Sevgi gerek bize ışığın içinde. 

İşte böylece başladı yeni dünya hayalden öte inşâa. Gün demedik yettik, koştuk geldik. Gece demedik uyuyup gitmedik, dinlenmek nedir hiç bilmedik. Hep didindik, hep didindik. Ana'yı kendimize kılavuz ettik ama ipleri eline vermedik. Bilirdik oyun büyüktü, kanlı eller küçük... Ama o küçük her yerdeydi...  içimizde. Güvenmedik ne küçüklere, ne de büyüklere. Sahiden bir de büyükler vardı tüm haşmetleriyle. Bilirlerdi her şeyi er kişi diye diye. Er Meydanları'nda boy gösterirlerdi ama erememişlerdi! Onları da dinlemedik bu sefer, ne iyi de ettik.

Biz 3-5 çapulcu cengaver 

Yüreğinde sevgi ile 

Verdik el ele 

Çıktık kerevetine. 

Ne masallar yazılırdı destan diye diye 

Biz sustuk bekledik sessizce.

Şimdi geldik son bir düzlüğe. 

Genciz diye dinletilmedik, ne de iyi gizlendik. 

Ne kibir oldu ne ego... 

Ne yalan oldu ne dolan... 

Çıplak Kral diye bağırsak da bağışlandık... Yumurtaları kırsak da aklandık... Böyle böyle yol aldık, tüm dünyaya aşkı yeniden hatırlattık. 

Genciz biz 

Güzeliz biz 

Öz'den gelenleriz. 

Ne kural dinleriz 

Ne kural çiğneriz. 

Gerçek TEK, biliriz. 

Sizin doğrularınızı size iade ederiz. 

Karanlığı içinize gömeriz. 

İşte biz böyle IŞIK ELÇİLERİYİZ.

Işığın içinden geldik. 

Işık için geldik. 

Kendimizi size yedirtmeyiz. 

Ben İdil 

Ben Birce 

Ben Berke 

Ben Bürge 

Ben Sude 

Ben Eren 

Ben Mert 

Ben Ceren 

Ben Can 

Daha nice nice isimlerde sizinleyiz, içinizde. 

Dedelerimizi, amcalarımızı, o gözü kara ve kanlı akrabalarımızı, doyumsuz hırslı, hasetli fesat ablalarımızı, anne sandıklarımızı, Ayşeleri Fatmaları, Ahmetleri Cenkleri, daha nice nice gönülleri aldık da yanımıza, gömdük Haşmetleri, Habilleri, Hacerleri, Esvetleri. 

Biz 4 cihanın mertleri 

Biz 4 cihanın gerçek gülleri 

Sardık 4 yanınızı 

Donattık 44 bucağınızı. 

Durmadık durmayacağız 

Aldık nişanımızı. 

Ne din biliriz ama dinsiz değiliz.

Ne dil biliriz ama dilsiz değiliz. 

Ne renk biliriz ama ırksız değiliz. 

Ne mezhep biliriz ama farksız değiliz. 

Biz bizi biliriz BİRİZ.

Biz birbirimizi biliriz SEVGİYİZ.

Biz hepimizi biliriz GERÇEĞİZ. 

Biz Varlığı biliriz ÖZ'DENİZ. 


Bak işte ANA, geldi gerçeklerin, geldi gençlerin, geldi parlayanların, biz seniniz, seninleyiz, seniz. 

Ağlama artık. 

Dinsin gözlerinden akan yaşlar. 

Ağlama artık 

Dursun artık akan kan. 

Kana KAN 

Cana CAN 

olmaya geldik. 

Kendimizi kendimiz seçtik, büyüttük de geldik. Senin içinden geçip sana geldik. Biz bugün doğduk da geldik. 

Yarınına hediye diye, 

Biz bugünden geldik.

Bu yazı 9.5.2023, Salı günü (haftanın 2.günü) İstanbul saati ile 14.14'te, 13 Mayıs 2023, Cumartesi günü (haftanın 6. günü) 14.14'te paylaşılması isteğimizle, Firdes Ebru'ya tarafımızdan kaleme aldırılmıştır.

İmza 3-5 çapulsuz; CAN'dan olan, CAN'a CAN olacak olan. KAN'dan olan KAN'a KAN olacak olan. IŞIK OLAN, SEVGİ OLAN, NURLA DOLAN; NUR SAÇAN, NURU NURLA YAŞATAN.

30 Nisan 2023 Pazar

BU NEYDİ BÖYLE?

Ben anlatayım siz deyin "bir masal". 

Ben dinleteyim siz deyin, hepsi masal... 

Ben söyleyenim, siz bilin O ben değilim... siz dinleyenin, ben dinletenin kalbiyim diyenin duyacağı çok, gerisi külliyen boş. Hadi öyleyse gelin şöyle çembere, hem diyelim, hem dinletelim vakti gelene. 


Bir varmış bir yok desek de hepsi var işte iç içe, birlikte. 

Sevenler için söylenen sevda sözcükleri boştur, nafile... Kavuşamayacak 2 gönül devran devrilse de. Neden diye merak eder misin gözü yaşlım, beli büklüm, deli divanem, şimdide? Söyleyeyim AŞK'ı hiç bilemedin de kaybettim sanırsın, içine saklanırsın, sakındığından saçılırsın, saçıldıkça sararır sarmalanırsın... 

Bir garip zindan, bir tuhaf gerdan, daha da aslolan kendinin kurdunu başkası sanman! 

Ne uzattın lafı, de hele, dersin sabrı bilemezsin. Sabr eyle ya Rab dersin, sevdiceğini zindanlarda kör edersin. 

Ağır gelir yüreğine, yüreğin midende, hazmedemezsin içinde. Devran döner ahîr ömür biter sen seni göremezsin. 

Diyeceğim odur ki bekleme, gelemeyecek, sevgililer BİR edilmeyecek; onlar zaten yok idiler, sen seni davet et, kaderine artık hükmet. 

Kader kader dersin 

Kaderim yansın, bitsin istersin 

Kaderi neylersin, sen seni bitirensin. 

Karardıkça kararttın, 

Kararttıkça karardın. 

"Gözümü açtım" sandın 

Gözüne kumu kaçırtın. 

Kum dönüştü kubbeye 

Kubbe eğildi diz çöktü önünde 

Kavuğunu verdin eline 

Eli belinde 

Dili dilinde 

Zehrini ok etti gömdü içine 

Çukurunu seyreyledin beğene beğene 

Çukurun oldu çömleğin 

El etek sürdün yüzüne. 

Bir tas hoşaf ile 

Gönlünü aldı ellerine 

Eli belinde 

Diz çöktürdü seni önünde

Yüzü suyu hürmetine 

El verdin sen de beline. 


Dilin kemiği içinde

Dilde olan belinde

Uçkurunun içinde 

Sevda dedin etine 

Yazıklar olsun dedi ANA 

Benim doğurduğum buysa 

Ya yok olayım 

Ya da yok olayım

Olmaz olsun böylesi oğul 

Ama akıllıydı oğul 

Hem Anaydı hem Oğul 

Kolaydı bürünmek Ana kılığına 

Ve ikna 

Ne de olsa analar vardı çokça 

Kıydıramazlardı oğullarına.

Ahh Ana ahh Ana 

Düştün oğlunun kuyusuna 

Ne çok yalvardı sana 

Al beni kucağına 

Sandın ki anladı da hatasını 

Yalvarır sana 

Oysa tek derdi vardı 

Girmek içeriye 

Bilirdi ki girerse bir kez içeriye 

Çıktığı yere 

İlerlerdi Kalbe senin içinde 

Girdi de... 

Sen aldın diye değil ama 

Aşkın tuzağını kurdu sana 

Sevda denilenle değil ama 

İnsanca... 

Bilir idi 

Severdin insanı hayasızca

İnsan insan dedi 

İçine kıvrıldı girdi. 

Oysa yılanların şahı idi

Kendini seçmişti.

Uzak diyarlardan gelen sandın 

Herkesi kendin gibi SAF sandın 

Oysa kararmıştı çoktan 

Hırsından.

Acın büyüktü oğlundan 

Oğul yerine değil ama 

Oğlundan gelir, selamını getirir diye aldın hatrına 

Koydun kenara 

Hediyesi bildin

Hediyedir dedin 

İlk zehri sen kendine kendin 

İşte böyle içirdin. 


Nafile dövünme 

Hatasız kul olmaz deyip 

Kendini bitirme. 

Olmazdı zira işte. 

Olanı meşru bilme. 

Yine de kendini yerme, ezme.

Uzak diyarlardan gelir de 

Dinlenir içeride 

Dedikçe palazlandı Şah'ın mârânı 

Sardı seni iyiden iyiye.

Şimdi gelelim bugüne. 

Masal bitsin deriz sessizce 

Ama niyeti yok gitmeye 

Yerleşti iyiden iyiye içine 

Kalbi geçirdi ele.

Beyin desek tahrip edildi iyiden iyiye. 

Öyleyse hadi silkelen de 

Dökülsün tüm larvalar 

Sökülsün tüm kurtlu tahtalar 

Açılsın tüm kapatılan camlar 

Gün yüzü görsün saraylar. 

Odalar odacıklar hazırlar 

Bir su tutsan yıkanacaklar 

Aklı fikri ortaya atanlar 

Sana kılavuzluk yapanlar 

Çoktan kaçtılar 

Bir sen kaldın senin içinde 

Bir de ben yüreğinde. 

Gel sen beni dinle 

Sevenleri kavuşturmak yerine 

Sen kavuş sevenlerine 

Önce kendi içinde. 

Biliriz affedensin 

Biliriz affedeceksin 

Yine de bitirtmezsen içinde 

Işığı yar ederler bize 

Sevgiyi diyar 

Dolaşırız diyar diyar 

Yine de yâr olmaz bize 

Sensiz nafile 

Sensiz nafile. 

Gel vazgeç ölümüne ölümüne 

Gitme uçurumun dibine. 

Sen gidersen deliğin içine 

Biz biteriz geride. 

Ettiğin yeminleri boz hele. 

Feda edeceğim kendimi deme. 

Olmaz olsun dedikçe 

Bu evlat gevşiyor içinde.

O atlatır kendini de 

"Ben çıkarım içinden" der hergele. 

Hadi! Ona bunu verme. 

Oyuna gelme. 

Bu sefer oyuna gelme. 

Bak biz geldik yüreğine

Girdik işte yeniden kalbine. 

Bir gül hele bize

Bir gül, etme çehreni alevden ev bize. 

Yanar yanar yanarız. 

İflah olmaz, soluksuz kalanız 

Dayandık geldik bugüne 

Bizi bırakıp yangının orta yerinde 

Gitme.

İçimde deme.

Sen gideceksin 

O kalacak bizimle 

Serpti tohumlarını ata yadigarı diye diye

Her yere. 


Der der deriz... 

Nice daha söyleriz...

Masal ya bitmez 

Dere tepe düz gideriz... 

Ama nafile 

Sözcükte hacet olsaydı 

Destanlar yazılmıştı 

Ayyuka çıkan basamaklar çoktan aşılmıştı. 

Öyleyse susalım da biz içimizde 

Siz deyin kendinize hele 

Bu neydi böyle??

Masal işte...

Firdes Ebru'dan 

İstanbul, 27.4.2023 - 15.53

15 Haziran 2022 Çarşamba

KIR ZİNCİRLERİNİ

İblis başka Şeytan başka ama ikisi de aynı alanda.

Bir de almışlar oğul sanılanı yanlarına. Oysa bilmezler ki gerçek oğul başka alanda.

Oynatıyorlar hâlâ parmaklarının ucunda oğul sandıklarını sata sata insanlara.

İnsanlığın karanlık yüzü nasıl çıktı sanırsın ortaya? Klonlanınca ay parçası sanma klon başka eş başka eşlik başka, ikiz ha keza...

Hikayenin kahramanları çoksa da ayrıştırmadan baktığında hepi topu bir adam var adam olamayan aslında, bir de Ana. 

Oysa sen hiç duydun mu Ana'yı babanın, oğulun ağzından sıklıkla? Varsa yoksa babanın kızları ... oğulun karısı... 

Dünyada sanırsan bu yazdıklarım siler atarsın da..., bakarsan içinden geçip ayyuka anlarsın bir parça.

Etrafını sarsın istiyorsan saf ışıktan bir halka şimdi başla kendi kör karanlığını kırmaya.

28 günde 1 çıkıyor tam ay sanma, her gün dönüyor etrafında kendi karanlığında. 

Güneş, 24 saatin yarısında var sanma alanında! Güneş dediğinin etrafında el pençe divan dolanıyorsun ya her an aslında! 

Hadi anla, anlamasan da bozmaya başla, kendi NURUNU parlata parlata. 

Ne kalsın karanlık yüzü ayın ne de biat başkalarına...

Sen varsın ve yaratılmış olansın ışıkla, aşkla. Öyleyse ne duruyorsun kırsana zincirlerini kendi suretinle aranda; aslolan ışık nasıl olsa... 

Yetmez ama! Aynı anda kessene bağını "ışığım" sandığınla. Pervane oldun bak yanacaksın az sonra.

Kimse olmasın kul, kalmasın köle, hepimiz BİRLİKte BERABERLİK içinde sevginin selinde, aşkın içinde kuşanalım ki kuşatalım evrenlerin can damarlarını ışığın sonsuz gücüyle. Nur akıtalım her bir hücreye, gezegene... yaşam formu olsun olmasın bezeyelim varoluşun katmanlarını potansiyelin gücüyle. 

Sonrası kolay, yaşar gideriz mutlu, mesut, payidar.

Sonsuz sevgimi akıtırken yüreğimden her birinize bilinç de aksın izin verin içinde.

Firdes Ebru'dan hepinize

İstanbul, 15.6.2022

9 Haziran 2022 Perşembe

SİLUET / SURET

Köyün birinde, köylülerden gelse de, köyün ahalisiyle çok da hoşbeş içinde olmayan bir zat oturmaktaydı gölün az ötesinde.

Bir gün geldi de gölün üstüne şöylesine bir baktı kendi yönüne, sonra çevirdi de başını göğe, bir de baktı gökyüzüne. Bir kendi geldiği yere bir de göğe, iyiymiş dedi, tepelerde gezinmek iyiymiş.

Sonra çevirdi yüzünü göle, gördü de bir siluet bekledi bir süre sessizce, içinden geçirdi bu kim ki? … Kim? … Olsa olsa bir hergele!

Ne de olsa kendi silueti düştü suyun üstüne; karanlık yere, daldı girdi içine, gel bakalım hergele diye, diye söylendi söylenmesine ama bir de güzel serinledi suyun içinde, hergele kaçtı iyice derine, dibe, hep bir adım önünde, hep bir adım önünde, yakalayamadı işte, hergele önde bizimki geride.

Git git içine, git git içine, git git içine. … ÖZ’den gelendi de kendini göremedi kapıldı gitti suretine…

 

Hikayenin sonunda ne oldu diyeceksen boşuna sorma zira hikaye bitmedi daha!

Sureti, karanlık bir gölge, aslı Öz’den bir cevher… sen söylesene?

Sonsuz sevgimle,

Firdes Ebru aracılığıyla size…


16 Mart 2022 Çarşamba

AŞK'LA YAZSINLAR

Özünden gelen

Yaradan’dan gelen

Tanrısallığından gelen

Varoluşundan gelen

Işığı

Beze yüreğinde,

Sar sarmala koşulsuzca sevgi olanla

Doldur ve taşır nurunu aşkla.

Sarsın sarmalasın seni en başta.

 

Sonra dağıt tüm varlığına,

Varoluştan bu yana…

Tüm zamanlar ve boyutlar,

Bütün akışlar

Kuşansın, kuşatılsın senin nurunla.

Ve başla,

Gani gani yolla, akıt yüreğinden midene

Kalmasın hazmedilemeyen sistemde.

Gani gani yolla, akıt yüreğinden kalbine

Kalmasın kabul edilemeyen içinde.

Gani gani yolla, akıt yüreğinden beynine

Kalmasın ne bir düşünce, ne bir kalıp, ne de bir kayıt

Sevgi olmayan arşivinde.

 

İşte o zaman çıkarız birlikte

Ayyuka ışığın içinde

Ve var oluruz özümüze yaraşır şekilde.

 

Kabul etmek zor gelse de bazılarınıza hâlâ daha derinlerde

Herkes ve her şey ışık evrenlerde,

Kararmakla kararttık kendimizi

Kendi içimizde.

 

Bir masal tadında başlayan AŞK

Kabusa döndü adeta içimizde,

Patladı yüreğimizde.

Artık gerek yok yangın yerlerine.

Ne yürekler yansın,

Ne göbek kordonları boynuna dolansın

Ne Canlar yansın

Ne Cananlar ağlasın.

Canlarla Cananlar buluşsunlar

Analar ve babalar sarılsınlar

El el üstüne buluşanlar

Birliği kanla değil

AŞK’la yazsınlar.

 

Sözüm size ey insan evladı;

Düşman bellediğin gözünün nuru ise

Çok yanar yüreğin.

Düşman bellediğin karındaşın ise

Çok yarılır yüreğin.

Düşman bellediğin yüzünü çevirdiğin ise

Çok dağılır yüreğin.

Düşman bellediğin sırtını döndüğün ise

Çok dağlanır yüreğin.

 

Burnunun sızısı

Yüreğinin acısı

Sırtının kamburu

Gözünün yaşı

Karnının ağrısı

Belinin büklümü

Sanırsan ki doğalındandır.

Hiç tanımamışsın derim seni seveni,

Koşulsuzca içinden geçireni,

Var edeni.

Firdes Ebru Tolan Karahasanoğlu

İstanbul, 16 Mart 13.10

6 Ocak 2022 Perşembe

BİR GARİP İNSAN HİKAYESİ

Anne oğluna göz yumdu

Oğlu anasını kalbinden vurdu

Bunu bilen baba sustu sustu oturdu.

Ortaya çıkan konu komşu

Konuştu durdu.


Ahh insan soyu

Neler neler oldu;

Devler yılanlar birlikte saf tuttular,

Kükreyen aslanlar yeri değil

Gökteki yıldızları savurdular,

Beşik gibi sallanan dünyayı

Kucağına alanlar

Nice anaları hiçe saydılar...

...

Olan oldu.

Hikaye burada son buldu

Sanmasın kimse!

Bu sonu kim uydurdu?

Böyle son olur mu?

Yıkımlarla yeni dünya kurtulur mu?

Yıkıldıysa cennet,

Kaldıysa ayaklar altında,

Yeniden yapılır da

İnsan çıktıysa insan olmaktan

İnsan da yapılır mı taştan?

Hamuru aşktan

Suyu ışıktan

Gelir gelir de 

İnsan olur mu taştan, tuğladan?

Göz yuman da yumulan da bağışlanmadan...

Başlanır mı taştan, topraktan?

Bir damla suyla 

Yaşam kurulur mu 

Yeni baştan?

Olmaz, oldurulmaz...

Tüm yaşanılanlar unutturulmadan olmaz.


Unutulsa biter mi

Biter de yiter mi?

Unutula unutula tozlanır da çokça küfü gider mi?

Ciğerlere işleyen acı diner mi?


Ne söylersin Ebru?

Dilin döner mi?

Acıları söylemeye yüreğin yeter mi?

Yetmez de... değmez de...

Sevginin dili yeşermedikçe bu acı bitmez de... hazmedilmez de...

Öyleyse hadi gelin kalsın gizemler mesellerde

Biz çıkalım arşa

Onlar eremese de murada

Işığın saflığında

Parlayalım sonsuzlukta.


"Dillirde nameler sevgi ...

Yüreklerde renkler sevgi ...

Her yer ve her şey sevginin içinde yeniden genişledi.

Evlat İNSAN gerçekleri bildi.

Kendini sevgiyle bezedi, renklendirdi, giydirdi...

Cennet bahçesi yeniden, sevgiyle yeşerdi."

Diyebilelim, kayıtlara not düşelim, hikayeyi  böyle sevgiyle BİZ bitirelim.

Bir garip insan hikayesi 

Olsun ibret âlemlere

Ümmet dönüşsün 

Gerçeğine.


Işıkla ve aşkla.

Kalın sağlıcakla.

Firdes Ebru TOLAN 

İstanbul, 6.1.2022 - 23.50