Köyün birinde, köylülerden gelse de, köyün ahalisiyle çok da hoşbeş içinde olmayan bir zat oturmaktaydı gölün az ötesinde.
Bir gün
geldi de gölün üstüne şöylesine bir baktı kendi yönüne, sonra çevirdi de başını
göğe, bir de baktı gökyüzüne. Bir kendi geldiği yere bir de göğe, iyiymiş dedi,
tepelerde gezinmek iyiymiş.
Sonra
çevirdi yüzünü göle, gördü de bir siluet bekledi bir süre sessizce, içinden
geçirdi bu kim ki? … Kim? … Olsa olsa bir hergele!
Ne de olsa
kendi silueti düştü suyun üstüne; karanlık yere, daldı girdi içine, gel bakalım
hergele diye, diye söylendi söylenmesine ama bir de güzel serinledi suyun
içinde, hergele kaçtı iyice derine, dibe, hep bir adım önünde, hep bir adım
önünde, yakalayamadı işte, hergele önde bizimki geride.
Git git
içine, git git içine, git git içine. … ÖZ’den gelendi de kendini göremedi
kapıldı gitti suretine…
Hikayenin
sonunda ne oldu diyeceksen boşuna sorma zira hikaye bitmedi daha!
Sureti,
karanlık bir gölge, aslı Öz’den bir cevher… sen söylesene?
Sonsuz
sevgimle,
Firdes Ebru
aracılığıyla size…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder