Samsun'da başladı sanırsınız hikaye Mayıs'ın 19. gününde…
Oysa ne Samsun samsun idi, ne
mayıs aylardan biri, ne de 19 gün.
Samsun kardeşlerden biri
Mayıs ebenin kendisi
19 ise oğul idi.
Hikayenin sonu başından belli.
Eveleme geveleme Ebru
Ne dersin -hatta ne demezsin-
Konuş da bizim anlayacağımız
dilde öğrenelim hele.
19 Mayıs 1919 kalsın
hecelerde sesiyle… kalsın tarihin içinde sevgisiyle… kalsın yüreklerinizde
Gençliğe Hitabe ile… kalsın takvimlerde Bayram diye…
Beni dinleyin çok başka bir gözle. Bildikleriniz kısacası kalsın sizde, biz geçelim adeta bir başka evrene ve görelim 19 neymiş o evrende ve beş kimmiş… kiminle…
Demem odur ki bağdaştırmayın
güzel ülkemin şanlı tarihi ile, siz okuyun bir masal dinletisindeymişçesine.
Bir varmış yok çok…
Bir varmış yok yok…
Periler Diyarı'nın başperisi
bakmış ki güzeller güzeli ilk perisi serpilmiş iyiden iyiye, gönderme vakti
geldi diye onu ahalisi ile açmış yurdunun kapılarını, salmış ışığını, yol
yapmış gideceklere. Kervanlar düzülmüş, eksik gedik kalmasın diye… Başperi
yolcu etmiş ilk gözdesi perisini sonsuz sevgisiyle.
Gözünün nuru imiş bu peri,
bilseymiş ki olacak ilk göz ağrısı…!
Gel zaman git zaman Periler Diyarı'ndan
17 peri daha uğurlanmış kervanlarla. Hep emanet edilmişler ilk olana, ilk olan
bir nevi abla ya… teyzelik de yapmış kardeşlerinden olanlara…
Teyze ana yarısı lafı çıkar
mı yoksa boşuna… Ne zaman başları sıkışsa… ne zaman yardıma çağırılsa… koşmuş
gitmiş yanlarına.
Gel zaman git zaman büyüdükçe
koloniler… erdikçe evrilenler yetişemez olmuş dört yana.
Kendince demiş ki “neden
öğretmiyorum ben bildiklerimi bir öğretmen kadrosuna?”
Oluşturmuş hocaların hocası
sıfatıyla bir bölük asker adeta. Her birini atamış bir alana.
Periler Diyarı'nın başperisi
çok sevinmiş, besbelli iyiliği içinmiş. Oysa denilenlerle olanlar başlamış
karışmaya hızla.
Önce Periler Diyarı'nın
sarayında doğum hazırlıkları devam ederken 19. ya yeni bir hoca
görevlendirilmiş doğacak olana.
Genç mi genç, güzel mi güzel
ulema başlamış ortalarda salınmaya çiçek edasıyla.
Dikkatini çekmiş Yaverin.
Yaver kim?
Yaver koruyucu, kollayıcı.
Yaver delikanlı
Yaver kılıç kuşanan
Yaver aklını kullanan
Yaver ANA’dan olan ANA’yı
koruyan
Yaver kardeş olan karındaş
sayılmayan
Yaver eş olan eşlik
sayılmayan
Yaver can olan candan
sayılmayan
Yaver dayı olan baba
olamayacak olan.
An içinde
Anlar birbirinin içinde
An anı kovalar
Anda an anı yakalar
Gel zaman git zaman
Çiçek salınırken ortalarda
Yaver yanaşmış yanına
Benim güzel manolyam
diyecekken
Yakalanmış anasına.
Kızacak sanmış gülün anası
Kızmış da kızmasına ama…!
Gel zaman git zaman doğum
vakti gelmiş anda. Hazırlanmış eşraf çıkmışlar yola yeni geleni karşılamaya.
1.Peri aslında kardeş olan
1.Peri kızı sayılan
1.Peri ilk olan, ilk oldurulan
1.Peri oğul sanılan
1.Peri hep doğuran
1.Peri ANA’dan olan
1.Peri ANA’yı en çok kıskanan
göz dikmiş ANA’nın yerine. Ah bir girseymiş keşke tekrar içeriye, geldiği yere,
Kalbe… yer edermiş kolaylıkla içeride. Gel gör ki çıkan giremezmiş bir daha
gerisin geriye.
Öyleyse bir yol bulunmalı, kalbin
yolu bozdurulmalı derken, derken, kendince düşünürken Yaveri yakalayınca
kızının yanında, şimşekler çakmış hain kafasında.
Yaver dayı ya…
Yaver girer ya…
Yaver ANA’nın yakınında ya,
yanında ya…
Sokmuş kızını koynuna…
Aşk ateşi düşünce içine, aklı
gitmiş Yaverin de, gözü görmez olmuş ne ANA ne baba.
Oysa baba doğacak da
Baba insan olacak da
Baba babalık yapacak da
Aile aile olacak büyüyecek
varoluşta.
Nice babalar geçmiş elinden
Yollamış onları derinden
Hepsi kendi evinde
Olmuş birer Adem.
Ama şimdi sırası mı geliyor
bir baba daha 19 adıyla?
Aşkın sevdanın sarhoşluğunda
bizim dayı serilmiş yatmakta, zevk-ü sefa pınarında.
Bundan alâ fırsat mı olur?
Ebelerin yanına sokulmuş
bizim 1.olan. Eee ne de olsa o da bir Ana ya. Takmış koluna ulemasını, gül
goncasını da…
Girmişler ANA’nın yanına.
NUR TOPU doğduğunda bir kara
çalmışlar alnına. Sonra da başlamışlar feryat figan bağırmaya:
Kara geldi, kara…
Karışmış ortalık bir anda.
Kara ne?
Kara kim?
Kara kimden?
Kara neden?
Kimse anlamamış da, izahı da
olamamış bunca…
ANA sanmış kendinden, üzülmüş
çokça. Saklamışlar onu bir kenara. Atsan atılmaz, yaksan yakılmaz. Ne olacaksa?
Dursun hele orada.
Ana demiş ki verin ben
bakarım O’na, nurlu değil ama doğdu nasıl olsa…
O esnada ANA doğurmuş bir
daha. Ama bu sefer gerçekten KARA.
Neden ola???
İnancını yitirince ANA kendi
aklına, kalbi kararmış bir anda.
Suçlanınca ANA hüznü akmış
gözlerinden yaşla alana.
Çaresiz ve bitik biçare ANA
şaşırınca korku girmiş alanına bir nefes gibi aslında…
Ve yeni doğan almış hepsini,
doğmuş KARA!
Bunu görünce Ana bir kılıf
örtmüş yenidoğana, zırh gibi adeta, pırıl pırıl parlasın da kimse anlayamasın
diye ve böylece nurlu olup nursuz sayılan kalmış Ana ile. Nursuz olup nurlu
sayılan kalmış ANA ile.
Gel zaman git zaman
19. serpilmiş olmuş koca adam
Tam çıkacak YURT’tan
Gidecek, evini bilecek,
olacak baba iken
Anlaşılmış ki derinden
Bu baba taşımıyor babalığı aslında
Soyu bozuk
Kanı kirli
Cengaverin teki ama … bu ne
ki?
Zira uymuyor hiçbir kılıfa,
kurala… gidiyor dikine dikine bi başına.
İşte o anda ipler kopmuş bi
anda.
ANA çıldırmış adeta.
Sanmış ki artık yok NURLU
yaratımı aslında ve basmış çığlığı o bi anda.
Yer gök ne kelime, tüm
varoluş inlemiş, yer yarılmış, gök gürlemiş.
Kendi içinden kendi belirmiş
Kendi kendini kendinden
bitirmiş.
Gel zaman git zaman
Nurlu ANA kendini hapsettiği
bedende erimiş… erimiş… erimiş…
Bebeği, göz bebeği, feri bitmiş.
Feri sönen dibe gitmiş.
ANA’nın bebeği ANA’nın
belleği ile kararmış bitmiş.
Gözün nuru
İlk göz ağrısı
Göz bebeği
Gözün karası
Hepsi bu masalda yerini
bilmiş. Masal da burada bitmiş.
İlk göz ağrısı ANA’yı yemiş
bitirmiş.
Gözün nuru emilmiş gitmiş, kararmış
bitmiş.
Kendi bebeği kendini eritmiş.
Eriyen dibi görmüş
Dibe inen kararıp sönmüş.
Nurlu bebek kendini nursuz
görmüş
Nursuz bebek kendini beyzade
görmüş.
Periler Diyarı’nın hükmü işte
böylece sönmüş…
Sonra?
Sonrası masal olmaktan çıkmış
dönüşmüş bir Kanlı Nigar ile Pişekar hikayesine. Oradan da günümüze gelmiş
insan dene dene…
Habil ile Kabil'de
Yalan ile gerçekte
Türlü türlü yeminlerde
Her yerde… her yerde,
Çıkmışsa da karşımıza
Ya geçmişiz güle oynata
Ya silmişiz unuta unuta…
İşte bugün denen AN’da
19.nun doğumunda
ANA’nın kanına girilmiş
oynanan kirli bir orta oyununda zamanında bir AN’da.
Seyircisi bol olsun diyemeyiz
zira
ANA susunca
ANA durunca
ANA kanınca
ANA kapanınca… kalmış meydan
oyunculara. Kaşifler olmuş hazineci, hocalar olmuş akıl verici. Öncüler olmuş
kan emici.
Dağıla dağıla roller seçilmiş, hepsi.
Bir köşede en sünepesi; en
saf bilineni, canına tak etmiş de gelmiş geri “KALBİ onarabilmeli” diyerek
başlamış imtihanına.
“Ya saf kalacak, ya saf
olacak… derken derken yok olacak belli” demişler ona bakanlar.
O ne taraf olmuş ne bertaraf
O hem ışık olmuş hem saf.
O hem sevgi olmuş hem saf.
O son kalan saf olmuş,
Saf saf, gelen vurmuş giden
vurmuş … dağılmış saf saf
Yine de bırakmamış ucunu,
dağılmış ama dağıtmamış, “bir AN gelecek ve tüm hikaye mutlu sonla bitecek”
demiş durmuş, sonsuz sevgisiyle.
Şimdi bizler selamlıyoruz O’nu
yüreğinde, kimse kim, size ne?
Siz masallar dinlediniz
şimdiye, O anlatıyor gerçekleri size, dinleseniz de dinlemeseniz de.
Hadi sonsuz sevgimizle,
tarihe bir not düşelim dedik biz de Ebru'nun kalemiyle.
Ebedi Nurlu Bekçiler
19.05.2023 dediğinizde… saatler
19.05'te.