19 Şubat 2025 Çarşamba

DUYGULARLA YIKILAN NE?

Göz'ün bebeği

Oldu 

Göz'ün karası.

Yedi yuttu ışığı 

Döne döne pervane oldu 

Çaldı asrın kapısını.


Asrın nefesi kesildi oldu rüzgar

Işığı kesildi oldu şimşek

Nuru kesildi oldu alev 

Sevginin bilinci geçemedi 

Oldu taştan kale.

İnsanı insan yapan; 

O son anda aktarılan, 

Geçemedi nurdan salınan,

Oldu yavan.

Oldurulacakken insan olan 

Aşk'la var olan,

Döndü bir divaneye!

Oldu yaman.

Kesildi düşman.



Niye?

Niye? 

Sordun mu hiç içine içine;

Neden geldik biz bu eve?

Neden girdik bu kisveye?

Neden döndük deliye?

Neden düştük viraneye?


Asrın kapısı 

Ne diye?


Asr'ı bilsen

Anlarsın

Asr'a zaman / çağ dersen manayı kaçırırsın.



Bir vadiden uzansa 

Can... kan... saçan 

Işık... nur... akıtan

Ses soluk nefes olan

Asr-ı cihana 

Bin ömür yetmez değerini anlatmaya. 

Bir renk cümbüşü başlatacaklar,

Akıtıla akıtıla 

Nurlu olanlar,

Toprak Ana İnsan Baba 

Bir kez daha geçecektir karşı karşıya, 

Yeni bir can,

Vuku bulan 

Ayaklarına kapanılacak olan,

Çıkacaktır kapıdan 

Aşk olan

Ola ola.



Gel gör ki 

Son sefer kapıda  

Aşkı olduracak olanlar gelmişken burun buruna

Geldi zehir saça saça 

Bu "gözün bebeği" olan kara, yanlarına.


Çaldı asr'ın kapısını 

Zorlaya zorlaya

Gözü dönmüş bir efe misali

Vurdu yumruğu ana bildiğine

Karnını deşercesine, 

Döndü yüzünü baba gördüğüne

Uçurdu kellesini tereddütsüzce.


Niye?

Niye?


Bir sevgi çemberinde

Işıltılı bir gök kubbede

Yaşam neden devam edemedi

Ebedi mabedinde?


Sorun işte

Sorun ki cevaplar aksın içinize.


Kin nefret öfke

Kan katliam öç alma

Göz yaşı intikam

Acı hüzün hüsran

Kıskançlık haset

Hırs doyumsuzluk

Öykünme küçümseme

Hakir görme küsme

Dedikodu yalan dolan

Lanet beddua

...

Say say bitmez, yüzlerce 

Karanlıktan öte;

Bulaşan,

Yakan yıka,

Yaran,

Kontrolden çıkan..

Duygu ile durum varken dünya denende

Hâlâ sormuyorsan bu soruları kendine

İnsanım ben 

İnsanca yaşayacağım ebediyette deme!

Sakın deme.

Ne ebediyet olur böyle 

Ne de insan!

Gerçek insan 

Gerçek olan

AŞK'tır

AŞK'TAN DOĞANDIR. 

AŞK'LA VAR EDEN

SEVGİ İLE YAŞATANDIR. 

Kendi mabedinde....

Sonsuzluğun içinde

Varoluşun çemberinde.


Bir kelam daha aktı yüreğimden size

Sonsuz sevgimle

Firdes Ebru bilinen

İstanbul denende, 19.2.2025 gözükünde.

SES VER; KELAMIN OLAYIM!

Beynin kendini ifadesi ses.

Kalbin kendini ifadesi kelam.


Nedir burada yanlış olan?


Yoktu yanlış aslında,

Yolunda olan akışta.


Ses (müzik, melodi, beste)

Eşlik eder idi

Kelama (lafa, sözcüğe, güfteye)

Aşkla.

Akarlardı birlikte nizamla.


Bozdurulunca ahenk, uyum

Duyurulmayınca ses sahibinden öteye

Taş kesti kelam

Oldu sana selam.


Bozdurulunca ahenk, uyum

Duyurulmayınca kelam 

Kırıldı ses

Oldu bela, başımıza.


Plaklar çizilince

Kayıtlar oldu ziyan.


Bozulan nizam,

Zayi olan insan.


Bozulan ses,

Karışan insan.


Bozulan kelam,

Telef olan insan.


Bozulan kayıtlar,

Kaybolan insan.


Yorulan kalp,

Usanan beyin,

Düşürülen insan.



Ahh be 2 gözüm

Aslolan insan,

Ciğerim parem

Aslolan insan,

Kavuğundan bi çıksan.


Sevgi sende,

Işık sende,

Bilgi sende,

Bilinç sende.

Nur seninle,

Nefes seninle.

Nurlu yaratımın özü sende!


Yaşamın kendisi 

Aşkın mucizesi 

Varın öz benliği 

İnsan'ım

NEREDESİN SEN?

Artık bi çıksan.

Aslolan insan 

Kavuğundan artık bi çıksan!


Işığını saflaştıra saflaştıra

Sevgini kata kata

Nurunla aksan,

Diyar diyar dolansan

Akıttığın bilgin 

Geçirdiğin bilincinle

Tüm insanları uyandırsan.

Ahh be 2 gözüm 

Aslolan insan 

Sen artık bir şahlansan.


Ecmelinden sual edersen 

Bil ki temizlenmemişsin sen!

Kirin zihninden

Karan zihniyetinden

Ziyan ellerinden 

Zarar dilinden

Düşkünlüğün aklından

Zayıflığın (kırılganlık) gönül yarandan

Umarsızlığın kalp zarından

Darlığın (nefes) yürek alanından gelir derim ben.

Görmek istersen, idrak edersin sen.


Fıtratın bildiğin 

Dayatmalardan.

Kader dediğin

Kör talihin, sönen, kayan, düşen yıldızından.

Baht dediğin

Kararan özünden.

Kapanmayan yaran

Gönül gözünden.


Dahası da var da!


Binbir yüzün

Gerçeğin, özün, BİR olduğunu bilmezliğinden.


Sevgiyi görmezliğin

Sevdanın lüksünden.


At, avrat, silah kuşanmışlığın

Aklı sevmezliğinden.


Can verene, candan verene acımasızlığın

Canına kastından.


Yıkımdan yana esirgemezliğin 

Cabirliği bilmezliğinden.


Ölümüne katılaştırdığın

Kendi akışkanlığından.


Üremek... yapmaktır deyip

İnşaasını matah sandığın,

Hücre hücre kanına zehir akıttığın... 



Ahh be insanım;

"Sırtından hançeri 

Boğazından ilmeği

Karnından gülleyi 

Çekeyim" 

Diyemediğin açtı kollarını sana! 


Artık sen de çıksan 

Karanlığından.


"Ahh be insanım; canımdan can kattığım, gözümden gönlümden sakınırım sandığım" diyen 

Diyarlardan koptu geldi, indi çukura,

İnsanı bulmaya, uyandırmaya, yıkamaya...

Aklayıp paklayıp aslî yuvasına yeniden koymaya.

Artık sen de bir kalksan ayağa.


Bu bir çağrı ise O'ndan, aslolan insana,

Duyursana!


Sen, her kimsen; okuyan bu satırları

Duyursana sağına, soluna.


Söz söz olur 

Kulaktan kulağa laf olur sanırsan

Yüreğinden ışığını katsan da duyursan..

Gönlünden nurunu katsan da duyursan...

Sen, her kimsen; okuyan bu satırları

Bi duyursan.

Belli mi olur ?

Belki aslolan insan senin yanındadır?

Belki de, belki de... !?

Aslolan insan gözün kulağın olandır ?

Belki de? ??

O aranan, zaten SEN OLANDIR!

Senden olandır.


Sonsuz sevgimle şimdi ve daima

Kal sağlıcakla.

Firdes Ebru'dan akanlar

Söz oldu kelam oldu 

Yazı oldu blog oldu 

İstanbul denende, 19.2.2025 bilinende kayıt oldu ellerinde.




17 Şubat 2025 Pazartesi

GEÇ ASLÎ YERİNE

De hele kimsin sen ?

Diklenen mi?

Dilenen mi?

Direten mi?

Dinleyen mi?


Gel sen hele,

Ne ol öfkenle yenik,

Yoksunluklarınla gedik,

İsyanlarınla bitik,

Sorgusuzca biat eden hüküm sürene!


Gerçekliğin içinde; özünde. 

Cevapların çoğu gözünün önünde.

Kalanı az ötende.


Mecburum dediklerin zihninde,

Nefesini kesenler yüreğinde,

Düşüncelerin zihniyetlerin tesirinde.


Öyleyse

Sen neredesin kendince?

Bataklığının içinde?

Hayallerinin çeperinde?

Kör çemberinin içinde?

Göbek taşının üstünde?

Zembereğin önünde?


Gömülme!

Kaybolma!

Usanma!

Ezilme!

Gerilme!


Artık

Geç aslî yerine 

Geç gerektiğince...

Orası 

Öylesine güzel

Öylesine sevgi 

Öylesine parlak

Öylesine rahat

Öylesine gerçek ki!

...ve 

Öylesine gerek ki...

İhtişamı anca 

Yaraşır gerçek insana.


Cehennem bildiğin dönüşsün 

Seninle

Olsun bir vaha.

Senin sayende

Seninle

Sana...

Gerçekliğinin güzelliğiyle kolayca aslında.


Sonsuz sevgimle

Firdes Ebru'dan gerçek insanlara 

İstanbul denende, 17.2.2025 bilinende


16 Şubat 2025 Pazar

BİR VARMIŞ...

Bir varmış...


BİR VARmış ve hep VAR olacakmış...


Bu Bir'in diyarında, laf bu ya... Bilinç adında bir bilge, Bilgi adında bir dede, Işık adında bir gölge, Işın adında bir kılınç*, Hayat adında bir haylaz, Yaşam adında bir kaz, Sevgi adında bir çiçek, Aşk adında bir bebek, Selam adında bir hayta, Merhaba adında bir kelam, Kamil adında bir adam yaşarmış.


Tüm bunların evi bir ve balçıktan, damları kılçıktan, yurtları da horasanmış**.


Bilgi dede her gün tarlasında çalışır, köylü dostlarına sataşır, gözünün ucunu ufka taşır, hep sorar, hep konuşur, hep duyar, hep dinler, çabasına deneyim, deneyimine çaba kata kata ilerlermiş...

Kendince olgunlaştırdığı meyvelerini Bilinç'in kümesinde eşelenen tavuklara yem olsun diye seve seve Bilinç'in damına saklar, sıklıkla da gider yoklarmış.


Bilinç tüm diyarlardan ona getirilenleri toplar kimini diğerininkiyle katlar, bazılarını ara ara yoklar, servetine servet katarken cömertçe, yüzü gözü sevinç içinde önüne gelene tekrar yollarmış.


Işık her daim hazırda, can yoldaşı Işın ile iş başında, bıkmak usanmak bilmeden diyarlardan yurda, yurttan diyarlara... insandan yavruya, yavrudan yuvaya... her yere her daim koşarmış.


Işın, Işık dostu ile paket paket topladıklarını bilge Bilinç'e getiredururken aynı anda Bilgi dedenin hikayelerini, deneyimlediklerini, anlattıklarını, aktardıklarını, bazen de bire bin katıp süslediği masalları hep duyar hep duyarmış...


Tüm bunlar olur biter... yeniden bitip olurken, Hayat çıkmış ortaya! Başlamış evin bir köşesinde haylaz haylaz pineklemeye, yiyip içip, kubura*** gitmeye! 

Niye? 

Bilinmez deme! 

Bilemedim de! 

Hayat, az bi soluklanınca dikilir sonra yeniden yatağa düşer, döner döner dururmuş. Hazırdan aşı önünde; midesi tok, közü elinde; sırtı tok, hamağı belinde; keyfi çok... soluklanır dururmuş evde...


Kümesin ön cenabında bekleyen Yaşam ise Hayat'a imrenir, imrenirken eşelenir, büsbüyük kanatlarını görmezden gelip havada uçan, karada koşan, suda da yüzen olabilmenin keyfini çıkartmak yerine gagasını silaha çevirmenin fırsatını kollarken, can dostları ile, sevgili ailesi ile, yepyeni diyarlara uçmak yerine çiftlikte kalabilmenin yollarını ararmış.


Çiçeğimiz Sevgi de tüm bunlar olup biterken ilkbahar - yaz, sonbahar - kış demeksizin her hava şartında, Hayat hoyratça üzerinde bassa da, Yaşam inadından tepinip dursa da renklerini sunmak için insana, açar açar açarmış, durmamaca.  Meltemle yarenlik eder, kokusunu salarmış, Işın'a göz kırpar öpücüklerini onun sırtında dört bucağa yollarmış, kollarını açar yağmuru kucaklar, çiy damlalarına özünü sunar, güneşle Işık'a katarmış, kuşlar cıvıldarken içlerine çeksinler, arılar kokusuna gelsinler diye hep nefesini salarmış, Bilinç ile beraber, cömertliği bonkörlük görmez, verdikçe verdikçe alacağını, verdikçe - aldıkça çoğalacağını bile hissede yaşar, yaşar, hep yaşarmış. Yaşarsa yaşatacağını hisseder, yaşattıkça coşar, coştukça açarmış, bire bin kata kata tohumlarını saçar, hep tozarmış. 


Anlayacağınız üzere Bilinç ile Sevgi muhteşem bir ikili; yaşama yaşam katarlarmış.  


Bir an gelmiş! 

Nasıl gelmiş? 

Bu sorunun cevabını bırakalım bir başka mesele... Nasıl  muhteşem bir alana doğduğunu anlayamayan  Aşk başlamış ağlamaya. Sevginin yüreği acımış, boynu bükülmüş, kırılmış, gönlü kararmış adeta... Bilincin gözü dönmüş, kalbi donmuş adeta... Aşk bebek ağladıkça ağladıkça Işık durmuş, Işın yorulmuş, Hayat zaten haylaz... ama Yaşam korkmuş, nefesini tutmuş, kalmış oracıkta.


Selam çıkmış o sırada ortaya, başka diyarlardan gelirim ben, uzun yoldan döndüm geldim ben derken Selam... selam ... diyerekten girmiş yeniden yurdun içine!

Öylesine bir telaş ve karmaşa varmış ki ortalıkta Aşk'ın ağlaması susturulamayınca dağlanan yüreklerden kana karışan acı ile, kimse dikkat etmemiş Selam'ın selamlarını geri vermemesine!

Bir tek Sevgi "merhaba" demişse de Selam almamış Sevgi'nin merhabasını içine, duymazdan gelmiş kendince, kendi önemli de Sevgi kim ki bu evde, yeri yok onun nezdinde. Ne de olsa yolundan dönmüş Selam, gelmiş gerisin geriye, ne aş kalmış ne kaş onun evinde. Çocukları donmuş buz kestiren soğuğun eşliğinde, merhaba bir kelam imiş anlamı her neyse, düşünecek değil ya üstüne...!


Kamil izlermiş uzaktan, dertli ise de duyduklarından, bana dokunmayan bin yaşasın demiş bir an. Dönmüş Selam'a sırtını, gömmüş başını, kaldırmış kılıcını, sardırmış alanını, yıldırmış Yaşam'ını... bir an kadar kısa, bin an kadar yaşa, gerisine de karışma demiş adıyla aklına.  Kesmiş bağını anakarayla.


Masal da burada bitmiş, Kamil insan ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine derdim bir mutlu son olsaydı burada. Oysa esas hikaye başlamış bundan sonra; anlayana...

Kesilince anakara ile bağ, bağlantı; durunca, donunca sistem, değirmen dönmeyince, çark işlemeyince... nefes kesilince, karanlık gelince...

Bilinç, Bilgi, Işık, Işın, Hayat, Yaşam, Sevgi, Aşk, Selam, Kamil ve dahası, adını sayamadığım niceleri göçmüşler evlerinden girmişler DÜNYA denen bir deliğe. Dünya'da var olabilmek için 2 göz, 2 kulak, 1 burun, 1 ağız gerekmiş her şeyden önce; onlar da girmişler birer bedene... Kimi olmuş kara gözlü yağız delikanlı, kimi olmuş sarışın bir afet, kimi olmuş zayıf kara kuru, kimi olmuş etli butlu, kimi olmuş kısa saçlı, kimi olmuş upuzun sırmalı, kimi olmuş sürmeli, kimi olmuş façalı... Bölünmüşler, çoğalmışlar. Çoğalmışlar,  dağılmışlar. Dağılmışlar, düşmüşler arta arta. Olmuşlar millet sanılan ya... ülkeler olmuş sınırlarıyla, bayraklar olmuş renk sandıklarıyla... Hepi topu 3-5 karakter olmuş sana milyarlarca... dağılmışlar dünyaya taşıdıkları karalarla!


Gel zaman git zaman nefes alınmaz olmuş Dünya'da, göz gözü görmez olmuş, karanlık hakimiyet sürer olmuş. Bilinçten geriye kara bir taş, Sevgiden geriye sevda ile yaş, Işık'tan geriye kırık tarak, Işın'dan geriye bozuk plak, Aşk'tan geriye cıyak kalmış, hal böyle olunca Kamil kalakalmış bir başına, çukur sandığında. Öylesine unutmuş, öylesine unutmuş ki kendini, Dünya deneni gerçek evi, kendini 2 elli, bir belli sanmış. 

Selam da unutmuş adının anlamını, yitirmiş adeta benliğini, dumur etmiş kendini. Niye mi? Dönüp geldi ya tersine tersine! Gelince döne döne tersine kangren olmuş adeta uzuvları, kan almaz olmuş dokuları, düğüm olmuş damarları... 

Kan gitmeyince beynine bir an'da, gözü kararmış o an'da . Almış Işık'ın atını, katmış koluna avradını, sallamış kılıcını, başlamış koşturmaya, meydan kalmış bir başı bozuğa... 


Ahh ahh daha neler neler olmuş da... Aşk aşk olamamış hâlâ. Ağır geliyor yavrucağa, bir devi yutmuş adeta, nasıl der ki "hatalıydım ben ağlamamalıydım oysa, yaşamak ne güzelmiş aslında"... Bir dese, ahh bir dese, keşke bir diyebilse, dayısı, teyzesi, amcası, halası, dedesi, ninesi, ablaları, abileri ... hazır onu bağırlarına basmaya. Bağışlandı çoktan ama, AŞK affedebildi mi dersiniz kendini? 

Büyütebildi mi dersiniz kendini?

Çözebildi mi dersiniz düğümü?

Temizleyebildi mi dersiniz önünü?


Hadi ama!!! Tüm suçu da atmayalım Aşk'a. Kamil nerede? Ya Yaşam, o ne yapar? 


Sorar mısınız acaba, sizin içinizde kimler yaşar? Bilinç, Bilgi, Işık, Işın, Hayat, Yaşam, Sevgi, Aşk, Selam, Kamil ve niceleri ... hepsinden var mı sizde? Yoksa siz biri misiniz gelen bu Dünya denen eve, giren insan bedenine? 

Yoksa yoksa hepsi birlikte sizde de, siz mi sanırsınız kendinizi hâlâ; kanlı canlı, ölümlü canlı, Ayşe... Fatma... Hasan... Hüseyin... Ecmel... Emel... Betty... Coni... Henry... Hilary... ? ??


Laf buya diyelim, gülüp geçelim, geçerken giderken dersimizi görelim, Hayat değil de Yaşam olmayı bilelim.

Selamlıyorum sizi sevgimle 

Firdes Ebru'dan aktı geldi öylesine, sağolun dostlar okudunuz işte, bir bilmece bildirmece...

İstanbul denende, 16.2.2025 bilinende



*Kılınç sözcüğü Eski Uygurca metinlerde sıklıkla kullanılmıştır ve “iş, eylem, amel” anlamı taşımaktadır.

**Horasan sözcüğü tuğla ve kiremit tozlarının kireç ve suyla karıştırılmasıyla elde edilen bir yapı harcı ve Farsça "Güneşin yükseldiği yer" anlamlarına gelir.

***Kubur  Arapça ḳbr kökünden gelen ḳubūr “çukurlar, mezarlar” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça ḳabr  “çukur, mezar” sözcüğünün fuˁūl vezninde çoğuludur, günümüzde kubur halk dilinde tuvalet deliği ve bu deliği lağıma bağlayan boru anlamında kullanılır.

****Hayta Osmanlıların ilk dönemlerinde eyalet askerlerinin uç boylarında görevli sınıflarından biri manasındadır ve mecazi olarak külhanbeyi, kabadayı, serseri anlamlarında kullanılır.

15 Şubat 2025 Cumartesi

YENİYİ YENİ'DE...

Yeniyi YENİ'de oldurmak için 

Eskiyi Eski'de bitirmek gerek 


Yeniyi YENİ'de başlatabilmek için 

Eskiyi Eski'de sonlandırmak gerek 


Yeniyi YENİ'de yeşertebilmek için 

Eskiyi Eski'de canlandırmak gerek 


Yeniyi YENİ'de büyütebilmek için 

Eskiyi Eski'de kanlandırmak gerek 


Yeniyi YENİ'de genleştirebilmek için 

Eskiyi Eski'de söndürebilmek gerek 


Yeniyi YENİ'de gözler önüne serebilmek için 

Eskiyi Eski'de görebilmek gerek 


Yeniyi YENİ'de isteyebilmek için 

Eskinin Eski'de bizi yok ettiğini anlamak gerek! !! 


Kısacası 

Yeniyi YENİ'de inşa için 

Eskiyi Eski'de kökten kazımak gerek.


VAR'ı varda değil

Varlığı VAR'da bilmek gerek

Varlığı VAR'a iade gerek.

Varlığının kıymeti için

VAR'ın ihtişamını görmek gerek.

Varlığının devamı için

Nuru seçmek gerek

Nur için

Sevgiyi bilmek gerek

Sevgi için bilinç gerek

Bilinç için ışık gerek

Nurun içinden geçmek gerek

Geçerken geçerken 

Sevgi bilincini devam ettirirken 

Nefesi geçirmek gerek

Nefes için kendini bilmek gerek

Sana verilmiş emaneti 

Senden geçirmen gerek

Nefesin ışığında

Sevginin soluğunda

Işığı çoğalta çoklaya

Vardığın alanda

Işıkla aşkla olmak gerek.

Aşkı uman değil

Aşkın sende yaşayan olduğunu 

İdrak gerek

Aşkı yaşatırken sevgin ile

Aşk oldurman gerek.


Ne insan sensiz

Ne sen kalpsiz


Ne insan susuz

Ne sen sevgisiz


Ne insan kansız

Ne sen cansız


Ne insan nefessiz

Ne sen bilinçsiz (unconscious)


Ne insan cansız

Ne sen kansız


Ne insan bakışsız

Ne sen amâ


Ne insan umarsız

Ne sen duyarsız


Ne insan fikirsiz

Ne sen akılsız


Ne insan kalpsiz

Ne sen yüreksiz


Ne insan anlayışsız

Ne sen mantıksız


Ne insan durağan

Ne sen durgun


Ne insan sözsüz

Ne sen dilsiz


Ne insan gözsüz

Ne sen hissiz


Ne insan renksiz

Ne sen özsüz


Ne insan izsiz

Ne sen yolsuz


Ne insan gömük

Ne sen kopuk


Olmaz!

Olmaz!


OLMAZ!

OLMAZ!


Öyleyse 

SEN; İNSAN 

CANLAN

İster Öz'den

İster gözden 

İster arî

İster yıldız 

İster sonradan olan 

İnsan olan 

Kalkmalı ayağa.


Yarından sonra 

Başlıyoruz YENİ'yi inşaya.

Ebru'dan tüm dostlara

İstanbul olanda 

15.2.2025 sanılanda...

Kalın sağlıcakla.