-İçinde bir kötü var dedi bilge.
-Kötü mü? Niye ben kötü değilim ki dedi sırma saçlı.
-Kötüyü kötü görmedikçe, anlayamadın zaten kötü nedir diye... tutmuşsun onu bak yüreğinde kendince. Şimdi gelmiş dersin ki bana niye? Niye...? İsyan edercesine. Etme. Ben bilsem tutmazdım hiç deme. Bile isteye değilse de göre göre tutmuşsun işte.
-Ne demek bile isteye değilse de göre göre, anlayamıyorum ki sıkıntı nerede?
-Bak sırma saçlım, dinle; ben anlatayım sana bi hikaye, sen dinle... dinle de hisset yüreğinde demiş bilge kişi ve girmiş bir kavın içine.
O önde, sırma saçlı gerisinde ilerlemişler bir süre.
Sonunda geldikleri dehlizin derininde bir sıçan görmüşler 3 pençe.
Bilge almış sıçanı eline başlamış sevmeye.
Sırma saçlı ürkmüş önce, sonra o da başlamış sevmeye.
Derken sıçan elini ısırmış kendince.
Yarası kanayan sırma saçlı çekmiş elini tereddütle. Dönmüş bilgeye.
Ben onu sevdim ama kaptı elimi, neden seninkini değil de benimkini ısırdı demiş hayretle.
Bilge dönmüş sırma saçlıya, gözlerine bakmış dikkatlice; bak hele demiş, sen sormadın ki kendine bu sıçan neden 3 pençe. Sormadın ama sevdin yine de. Isırsaydı kendininkini kalacaktı 2 pençe, yürüyemezdi, sürünmekse yapabileceği yine de gidemezdi ince derisi ile yerde. Ama nasıl yemişse kendi elini daha önce bu sefer de ona elini uzatınınkini yedi nefasetle.
-Niye? Niye? Demiş sırma saçlı yine.
-Aç kalmaktansa yerim beni seveni. Sevgisi yetmez karnımı şişirmeye ama pençesi semizletir beni iyice.
-Aklı yok diye mi böyle? Saçma değil mi söylesene demiş sırma saçlı ısrarla bilgeye.
Bilge gülümsemiş hafifçe peki sen hiç seni seven eli yemedin mi, bi düşün hele deyince, inkar etmiş sırma saçlı hiddetle.
-Öyleyse neden analar doyurur doğumdan önce ve nasıl çeker bebekler analarından ölçüsüzce?
-Olur mu öyle, saçmalık bu bence, doğanın kanunu değil mi işte; analar doyurur bebekleri karınlarının içinde.
-Karın dedidiğin bir boşluk ise. Bağ dediğin sevgi ise. Bebek dediğin kendi eşinde, gelinceye merhaleye kalır suyun içinde. Su iletkendir de neden tersi geçmez bize?
-An la mı yo rum demiş sırma saçlı artık sabrının sonuna geldiğini hissede hissede.
Bilge dönmüş arkasını yürümüş yine, çıkmış kavdan gelmiş karanlık bir kovuğun önüne.
-Hadi gir demiş sırma saçlıya.
-Girmem demiş sırma saçlı, kimbilir hangi yılanlar çıyanlar vardır o karanlık kovukta, bilmem mi? Bak demin uydum sana sıçan ısırdı elimi, sen baktın bana.
Bilge sakin. Peki demiş girmiş kendi kavuğun içine. Aydınlanmış birden kavuk, gözleri kamaştırmış hatta iyiden iyiye.
Seslenmiş içeriden hadi gel diye.
Bu sefer de gözlerimi kör etti bu ışık, nasıl gireceğim içeriye diye seslenmiş sırma saçlı terslene terslene.
Ne lütuftur bu bahşedilen bize, aydınlatabilirsin yüreğini kendince, ama sen bilirsin öyleyse gelme demiş bilge ve sesi kesilmiş birden bire.
Korku kaplamış içini sırma saçlının, anlamlandıramamışsa da kendi içinde tüm bu yaşadıkları neydi son 15 dakikanın içinde, geçirivermiş gözden kavı... sıçanı... yitik pençeyi... elindeki izi... kovuğu... karanlığı... ışığı... sesi... ve demiş ki bu bilge bilge değil de deli herhalde.
Hele hele neydi o ana-bebek safsatası hikaye deyip de...
Yürümüş gitmiş korkularını seve seve yol gözükende. Yorulunca durmuş çökmüş bir ağacın dibine. Uyuya kalmış öylece.
Öyle böyle değil binlerce an uyumuş sessizlikte.
Uyandığında bir serçe gelmiş dibine, bakmış 2 pençe. Tamam demiş bu yemez elimi ama ne gerek var sevmeye. Serçe havalanmış gitmiş beriye. Takılmış bizimkisi peşine kuş girmiş bir ine, bakmış aydınlık içerisi güneş bezemekte, girmiş o da peşinde. Aydınlığı takip ede ede gitmiş dibe. Dipte bir ceylan sereserpe. Ceylanın güzelliğine hayran olmuş da kıvrılayım demiş dizlerinin dibine.
Ceylanın gözlerine hayran... aydınlığa kurban... serçeden gelen güven cepte... korkular yok hükmünde... tam bir nefes çekmiş içine. İşte o anda bir feryat kopmuş az ötede.
İrkilmiş irkilmesine sırma saçlı ama gitmemiş de o yöne ne de olsa içerisi aydınlık, ceylan güzel, ortamda güvende.
Derken bir inilti duymuş, kulak vermiş sese, yardım ister gibi bi insan, gideyim bari az öteye, bakayım yardım isteyen kimdir niyedir diye.
Yaklaşmış... yaklaşmış... yaklaşmış... bir de bakmış ki bir ana yerde, bebeği dizlerinde.
Koşmuş bir nefeste, kesmiş bağı kurtarmış kadını, koymuş bebeği göğsüne.
Kadın bakmış bir bebeğe bir de sırma saçlının yüzüne.
-Nasıl da yetiştin hızır gibi demiş demesine ama tam da o anda bir cayırtı kopmuş inin girişinde.
Bir manga asker belirmiş tüfekleriyle. Kurşunlar yağmış gökten yağmur misali üzerlerine.
Ne ana kalmış ne bebek..
Ne ceylan kalmış ne serçe...
Yıkılmış dünyası..
Kararmış dünyası...
Geriye kala kala soğuk metal bir kabza... bolca kovan yerlerde parlayan... cansız yatan canlı sayılan... yıkılmış bir cansız, canına kıyılan...
Nutku tutulmuş sırma saçlının, aklı yitmiş adeta. Manzara kanla kazınmış hafızasına.
Bir manga
Bin kabza
Ölü bir ana
Cansız bir yavru
Kanadı kopan serçe
Parçalanmış ceylan
... ve sırma saçlı inde.
Anlam yitmiş
Değer bitmiş
İnsan insanı seçmiş
Bir can uğruna
Ne canlar yitirilmiş
Ana doğururken
Kendinden bir parça
Olmuş kara kapkara
Ölüm almış onu koymuş mezara
Evlat girmiş kara toprağa
İn dönmüş kovuğa
Kovuk olmuş kapkara...
Gözyaşı kurumuş bi anda
Taş olmuş adeta.
Sırma saçlı korkuyu almış asmış koynuna, sinmiş pusmuş kovuğunda. Unutmaya çalışmış neler yaşadıysa. Dalmış yeniden derinnn ve uzuuun bir uykuya.
Gel zaman git zaman
3 pençeli sıçanın milyon tane yavrusu olmuş...
Eli kabza tutanların onlarca çocuğu...
Ama ceylan...
Ama nurlu ana...
Ama nurlu can...
Ama serçe...
Kalmış geçmişte...
Sırma saçlı bi pençe!
Kalbi yaralı...
Aklı karışık...
Gönlü kırık...
Yüreği korku dolu..
Çıkmış kavuğundan çıkmasına da, bakmış dünya bi tuhaf aslında.
Analar için yapılan bir kutlama alkışlatıyor kabzalıların doğumunu...
Babalar için yapılan kutlama şahlandırıyor mangaları...
Sıçanlar kol geziyor her yerde, öğrenmişler bi de; 'kendi elini yeme, seni seven verir elini sevgisiyle!'
Güzel gözlüler kapatmışlar gözlerini ebediyete intikal edercesine.
Serçeler uçmakta ürkekçe, insan gördüklerinde hele...
Bir derin nefesle yürümüş 5 adım ileriye sırma saçlı, bakınmış çevreye, manzara değişmemiş ise de bi tanıdık yüz belirmiş sessizce ışığın içinde.
Bilge, deli bilge!
Oldukça temkinli biraz da öfkeyle yönelmiş bilgeye,
-Bak onca laf ettin kendince... bilgece... ama bak halimize. Ben ölümlerden döndüm sen neredeydin sessizce?
-Sırma saçlım hesap sorarsın kendine gelince. Ne de iyi yaparsın kendince. Anladın mı sıçan kim, serçe neden, ceylan ne, ana nerede, kabzalılar kiminle, bebek niye gömüde?
Dahası sen kimsin şahit edilen bunca şeye?
Deli dedin bana kendince, dert değil de, sen kendini akıllı mı sandın içinde? Akıl nerede us nerede, kalp kimle, yürek nerede?
Ayırdın mı 4'ünü kendince ya uyursun senelerce, ya ölürsün bir mezar taşı önünde.
Hadi öyleyse dön içine de gör kim kimdir bu evrende ve dahi senin içinde.
Ben devam ediyorum dillendirmeye sen kabul etmesen de; karın dediğin bir boşluk ise. Bağ dediğin sevgi ise. Bebek dediğin kendi eşinde, gelinceye merhaleye kalır suyun içinde. Su iletkendir de, kirlense de temizlenir kalpte, gelen sevgi ise evlattan ana düşmez çaptan, biri çıkar vakti gelince, diğeri büyür nur içinde. Giden bırakırsa sevgisini geriye gelen yorulmaz karnın içinde .
Nurlu canlar birdir canın içinde. Nur sonsuzdur kendinde. Nur akar coşar sonsuzun içinde. Ama kirlenen kalpler ise dönüşü olmaz geriye. Kalpler bağlıdır kalbe. Kalp ölür kalplerin kirinde can çekişe çekişe.
Bir dön bak halimize; dünya kalbi ise evrenin, kalpleri kirletiyor onu kendi içinde. İnsan kararıyor kalbinde ve zehirliyor kalbi kendi kalbi ile. Sonra feryat figan, arıyor çare, dünya ölüyor diye diye...
Gör kömür gözlüm, kendini gör, bakma ceylanın gözüne.
Gör sırma saçlım, kendini gör, bakma ine giren güneşe.
Gör gözü yaşlım, kendini gör, bakma zulm edene.
Gör İNSANIM, kendini gör, arama düşmanı başka yerde.
İnsandır şaşar da beşer de deme, artık deme, dedirtenleri dinleme.
İNSAN NURDUR.
İNSAN NURLUDUR.
KENDİ NURUNU KENDİ OLDURUR. Nurun suyu aksa da ANAsından, üstüne koyar kalbi olandan. Kalp kalbe ne demektir anlamadın daha, sanırsın 2 can dayandı sırt sırta oysa aklın var gelir usla karşı karşıya beynin var gelir kalple aynı hızaya. İşte anca o anda kalpten kalbe akar ışık da... nur da...
Hadi kal sağlıcakla, ben varayım karşı yamaca, orada fikri sabitler var duyurayım onlara da bi parça.
İstanbul, 12.5.2024
Firdes Ebru Tolan Karahasanoğlu
*Mesel ne demektir?
3.
eğitici öykü ya da masal.
Not: Çok daha fazla mesel okumak isterseniz Işıldayan Hayatlar kalemimden kitabımı temin edebilirsiniz aşağıdaki linkten.