15 Ekim 2024 Salı

NEREDESİN SEN?

İnsana 

En büyük armağan 

Aslı olan 

ÖZ'ünden akan 

Bedende can bulan 

Zaten benliğinde olan 

Sevebilmek sanılan 

Sevilebilmek anlaşılan 

Aslında hepsinden öte 

Sevgi olmaktır; SEVGİ BİLİNCİNDE VAR OLMAKTIR, ama!


Öyleyse gerçek İnsan

Saf, billur, berrak, temiz, katışıksız

SEVGİ'de sevgi 

KALP'le kalp olandır.


Al koy bu tanımı benliğinin en nadide yerine, sonra dön bir bak içine ve çevrene.



Zihni ile yarışan 

Beyni ile kapışan 

Işığı görünce gözlerini kırpıştıran 

Uyumayı matah sanan 

Korku ile ecele yapışan 

Yar'a bağlı yaşayan, ondan yardım medet uman 

"Kurban olurum" derken sevdiğini sanan 

"Ya benimsin ya kara toprağın" derken sevdaya tapan 

Gözünü karartan 

"Aklın yolu birdir" derken 

Kalpten geçen tüm yolları kapatan 

"Hak hukuk adalet" derken savaşı meşru kılan 

İnsan'ı gör bir de...



Gerçekliğinden uzaklaşan 

.. ve hatta gerçek dahi olmayan 

Gücünü kasta, 

Gücünü başta 

Sanan

Belki de insan bile olmayan ...

İnsan'a bir bak hele...



Diline 

Üç beş kelime pelesenk ettirilen 

Ama kalbi göremeyen! 

Yürekte söz dinlemeyen, 

Sonuçta sağı sola, 

Solu sağa böldüren, 

Bir duvarın üstünde 

Elindeki meşaleyi 

Alev gibi gösteren 

Korku belleten, 

Korkuyu bekleten,

Algıyı yöneten, 

Sadece kendini seven,

Kendi çıkarını gözeten bir gücü 

İlah belirleyen 

... ve kendine insanım diyeni de bil öylece !


Şimdi sorarım ben de;

Gerçeği gören ama görmezden gelen

Bilen ama bildiğini kendine demeyen 

Hatırlamamak için kendini gömen 

İnsan 

Neredesin sen?


Vebalini bilen 

Bildikçe kendini daha da gömen 

İnsanım ben insan, şaşarım da beşerim de diyen 

Safsatanın eşiğinde gezinen 

Kendi gerçekliğini reddeden 

Kimliksiz gelen   

İnsan

Neredesin sen? 



Nurlu canlar;

Nefesi tutulanlar

Can'dan olanlar

Yok edilirken 

Neredesin sen?


Gözü ışıldayanlar

Kalbi parlayanlar

Zorlanırken

Neredesin sen?


Yüreği dağlananlar

Beyni kazınanlar

Yaşamak için uğraşırken

Neredesin sen?


Belleği dağıtılanlar

Bilinci bulandırılanlar

Çırpınırken

Neredesin sen?


Vebalin boyunu aştı

Yükün ağırlaştı

Ciğerlerin yandı

Neredesin sen?


Bir derin nefes almışken 

Gözünü aralamışken 

Yeniden yeniden uyurgezersen, 

Sevda ile sevgiyi 

Korku ile gerçekliği

Kitap ile bilinci

Eritirsen, 

Zaman ile mekanı

Laf ile aklı

Saf (taraf) ile nurlu canı

Mühürlersen,

Neyleyim ben...

Neyleyim ben...


Sevilen

Seslenirim sana bir kez daha; 

HATIRLA!

İNSAN OLDURULAN

İnsanoğlu insan değil

Varoluşta İNSAN OLAN 

KENDİNİ HATIRLA! 

Neredesin sen?



Yanlışa düşerim sanırken

Kılı kırk yararken

Doğru ile kendine zulm ederken

Gerçeği göremeyen sen,


Azı çok, çoğu yok sanırken

Dayatmalarla direnirken

VAR'ı yok eden sen,


Sabitlenen fikri "benim"seyen

Hayalî yaşarken

Gerçeği unutan sen,


Gelmişken bu bedende canla

Aklın fikrin varken hâlâ 

Kalbini taşı da yürek alanına

GÖR ARTIK AŞK'LA.


Kal derdim sağlıcakla 

Ama ne fayda...

Sen uyanmadıkça.

Canlar yitip gidiyor sen her nursuz nefesi

Nemsiz söylemleri 

Andıkça... andıkça...

Yine de 

Tek dileğim

VAR olalım ilanihaye ışıkla ve aşk'la.

Firdes Ebru 

İstanbul bilinende bir kalem tuttu...

15.10.2024 bir dönüm oldu.

İnsan İnsan'ı arar oldu.


27 Eylül 2024 Cuma

YENİ SONSUZ'A 1 KALA

Varoluşta bir AN'da

Sinüs aritmi yapınca 

Yerine kondu bir hoş seda 

Ninni kıvamında!


Oyna da oyna ...

Oyna da oyna ...


Artık çıkmak gerek, 

İllüzyonu sona erdirmek gerek.

Bunu bilmek gerek,  

Bilmeyi istemek gerek. 


Bizim için 

Duran sinüs ritmi ölüm demek.

Varoluşta yiten sinüs ritmi 

Bir anlık kara demek, 

Boşluk demek,

Hiçlik demek.


Öyleyse 

El vermek gerek; 

Karayı sönümlemek, 

Biteni, yiteni yeniden nakşetmek gerek.

Hiçliğe dönüşeni VAR etmek gerek.


Nasıl diye sorma bana!

Tüm cevaplar alnında.

Nakşedildi, kazındı hatta.

Niye diye sor ama

Niye unuttum

Unutturdum

Unutulsun diye oyunlarda oynadım

Oynattım ... acaba?


Unutulan neydi de 

Unutturulan dendi?


Unutturulan neydi de

Unutulsun istendi?


Sevgi..?

Değil...!

Ama SEVGİ BİLİNCİ.


Ne demekti "sevgi bilinci"

Görebilmekti sevgiyi!

2 göz gerekti

2 GÖZ!

Nerede bu 2 göz?

İnsan'ın içinde

Tam kalbinde

Kalbi nerede?

Yüreğinde!


Hadi öyleyse bir kez daha sor kendine 

Sor kendine;

Ben kimim de

Unuttum kendimi kendi içimde.

Gözlerim nerede?

Şaşı beş mi baktırılır

Şaşar beşer insan sandırılır?

Yoksa kısılır mı bu gözler?

Işık denileni, misliyle kırdırıla kırdırıla verileni; lümen değeri suni arttırılanı görünce çeker, içine çeker... misliyle emer?

Yoksa kapanır mı bu gözler?

Sevgi dedirtilen yitip gitmesin diye elinde avucundakini özüyle besler?

Ne eyler bu gözler ne eyler?


Senin gözün sende sor bi içine hâlâ ne bekler?



İnsanı İnsan kılan,

Kalbi olan mahluktan farklı kılan,

Nedir diye sormazsa İnsan

Kalır kendi kapanında; 

Dört nala koşturulan at misali,

Isırınca parça koparan kangal misali,

Pembeden mora uçan bal arısı misali,

Çöpleri karıştıran tekir misali,

Bastığı yeri titreten fil misali,

Avcının kovaladığı tavşan misali...

Kalır dünyada... bir başına... sevgiye aç adeta!


Oysa varoluşta İnsan 

Kalbi olmaktan bambaşka!

Yaşayan ve yaşatandır

Işıkla ve aşkla.


Karıştırılmasın İnsan!


İnsan; 2 gözü 2 kulağı 1 ağzı, 1 burnu olandır sandırılan! 

Karıştırılmasın asla!


Aslolan İnsan 

Kalbi olan aşkla

Gözü olan nurla

Beyni olan ışıkla.


Kalbi atan saflıkla

Gözü gören ışığın aşkıyla

Beyni çalışan aşkla


Kalbi çarpan senkron aşka

Gözü gören itinayla

Beyni yöneten ışığı sevginin saflığında


Dahası da var da...

Say say bitmez ya 

Ne gerek var

İnsan'ın bildiğini insana anlatmaya!


Kalbi sevgi dolu olanlar 

Yüreği aşkla çarpanlar 

Sağlıkla yaşasınlar 

Var olsunlar 

Hep VAR olsunlar diye tüm çabam şimdi ve daima. 


Hadi öyleyse

Vakit kerahate erdi.

Çıkalım bu çukurdan

Kapatalım yarığı

Dolduralım AN'ı;

İnsan'ı boğanı,

İnsan'ı tutanı,

VAR'ı var edeni yutanı.


Girelim kol kola yıldızlarla

-ki onlar karanlığa doğurulanlar

Karanlığı tutan oldular

Karanlıkta boğan oldular

Karanlığı yarıp da çıkamayanlar

HİÇ'liğin temel TAŞ'ı oldular

Artık sonlansınlar.

Kendi nurlarını; özlerinde saklı

Bulan olsunlar

Bulduklarını geri alan olsunlar.

Çaldıklarını ... tuttuklarını... 

Salan olsunlar.

Olsunlar da OLSUNLAR!


Yaşam başlasın 4 bucakta

Yaşam aksın tüm ocaklarda 

Yaşam nuru çoğaltsın aşk'la.

Aşk devam etsin varolmaya ışığıyla.

Sevgi gelsin yanına aşkla

Işıktan sevgiye

Sevgiden ışığa 

Dans başlasın AN'da.

An an'a bağlansın da

Kol kola yürekler dağılmadan, 

Dağlanmadan daha nice kalpler

Yarık onarılsın

Yarınlar başlasın

IŞIKLA AŞKLA.

SEVGİDE SEVGİNİN GÜZELLİĞİNDE

ÖMÜRLER ÇOĞALSIN NEFESLE

NEFESLER COŞSUN RİTİMLE.


Sonsuz sevgimle

Firdes Ebru ve dahası...

24.9.2024 bilinende İstanbul denende.

8 Temmuz 2024 Pazartesi

SANILAN VE OLAN

Sevgiyi 


Kelimelere düğümledik, çelik halatlarla perçinledik.*


Şekillere lehimledik, içine güller diktik.**


Emdik, kana kana, içip içip tükürdük hatta hoyratça***


Yapıştırdık zamkla haz noktalarına****


İçimize hapsettik hoş gelen  kokusuyla*****



Bedenleri sevgiye... aşka... heba ettik hiç'lik uğruna türlü türlü yollarla.



Bir sevda şarkısında... türkünün en kanlısında... dramın satır aralarında, kitapçıların romantik raflarında... enfiye kutusundan tütün sarmasına... özgürlük lansesiyle sokak satıcılarına... her yolla... ışık oyunlarıyla... disko toplarıyla... teknolojinin nimetlerini kullanıyoruz sandıra sandıra... dağda bayırda hazırlanan platformlarda... 7/24 mutlu insan formunda... akıllara durgunluk veren her yolla...


Beyinleri sevgiye... aşka... heba ettik hiç'lik uğruna türlü türlü yollarla.



Sevgiyi indirgedik, dünya aklıyla, bir meta'ya aşkı içine gömdük sonra. 


Pırlantam nerede, çeyizim elimde... babamın evi bende, arabam emrime amade... 

Türlü türlü söylemler, niceleri var hâlâ zihninizde... dilinizde... kulağınızda... gönlünüzde... aklınızda, fikrinizde... 



Sevgiyi mitleştirdik, kulağa hoş gelen masallarla.

Ferhat'a dağları deldirdik...

Mecnun'a çöllerde arattık...

Azı ile yetinmeyen, çoğunu iç eden nesillere hırsı, haseti, kıskançlığı, kalleşliği, sevgi adıyla yedirdik... hâlâ anlayamasak da!

Taraftar dedik... centilmenliği kirlettik... sahalara indirdik... coşku dedik... milliyetçiliği kirlettik... hak, hukuk derken derken biz daha neler neler ettik.



Güzellik... görsellik... baş tacı oldu, 

Söz konusu çarpıtılan sevgi olunca her yol mubah oldu.



Lezzetin... büyünün... bir derin ohh çekmenin ve hatta iniltinin çıktısını sevgi sandık, nedenini niyesini hiç aramadık. Kilitli yüreklerimizden mührü zaten kaldırtmadık! 

Aşkı aradık delicesine...



Masumiyeti bile erittik gömdük yüreğe, sevgi diye diye ... ana sütü dedik adına, evlat aşkıyla!  helal edilmez kıldık bir de tuhaf mantıkla! !!



Yaz yaz bitmez 

Bitse de önem arz etmez;

İnsan, aklıyla görmedikçe

İnsan, kalbiyle bilmedikçe! 


Aklımızla mı görürüz

Kalbimizle mi biliriz diyenlerdensen 

Aklıyla bilip 

Kalbiyle görenlere sor bir de istersen?


Sevgi nedir desem

Sevgiye duygu dersen...

Hatta TDK'ya bakıp Türkçe Sözlük'te sevgi, "insanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu." yazıyor diyeceksen...


Unutmuşsun derim 

Varoluşundaki gerçekliği

Unutmuşsun derim 

Varoluşun gerçekliğini

Unutmuşsun derim

Varlığın sebebini

Unutmuşsun derim

Varlığın yüreğini.

Unutmuşsun derim

Seni sen edenin SEVGİden geldiğini.



Hadi dön bak ruhuna 

O biliyor az biraz da olsa

Kazınmış olsa da 

Ruhunun da mayasına

Sen temizlersen zihnini

Özgürleştirirsen kendini

Sen ayıklarsan hislerini

Yönetirsen duyu bildiklerini

Çıkar gerçekler 

Bir bir ortaya

Aydınlanır dünya

...ve var olur yeniden 

İnsan gerçek aşk'la

Mayasında SEVGİ saklı nasıl olsa.


Kal sağlıcakla

Firdes'ten, Ebru bilinen

İstanbul denende, 8.7.2024'te.


Not:

Duyu organları (5) üzerinden periferik sinir sisteminin merkezi sinir sistemini nasıl etkilediğini anlamaya niyetle başlamanızı ve ZİHİN alanına azami önemle bakmanızı isterim, dilerim, an'da.

Zira hâlâ daha temizlenmeyen bellekler karartıyor alanınızı... alanınıza gelen uyaranlar ulaşıyor duyularınıza ve oradan uyaran gidiyor aklınız sandığınıza. Etkileşim devam ediyor zihinde kalıplaşmış... kararmış... tutulanlarla, hiç farkında olamasanızda. Gün bitip gece başladığında bilinçaltı dediğiniz çokluyor adeta ne varsa dağarcığınızda... ve bu kör kısır döngü bağlıyor sizi sandığınızdan fazla.

Takılı kalmayın 3 boyutlu dünyada anlatılanlara, çıkın nurunuzla bağlanın gerçeklik alanına, yardım sonsuz nurlu canlara. Uyandım sansanız da tutulduğunuz sanrı alanları sandığınızdan çok fazla! 

Yardımcı olur eminim ki videolarım sana ZİHİN ÜZERİNE

Çok daha fazlası kanalımda.


*ses... duyma... duyu organı kulak

**görsellik... görme... duyu organı göz

***yeme...tad...haz...duyu organı dil

****his...dokunma... duyu organı deri

*****koku... koklama... duyu organı burun

5 Haziran 2024 Çarşamba

ARTIK VAKİT GELDİ!

Işığı görmek ölümdür dediler.

Ölümü ışığı görmekle özdeşleştirdiler.

Süzme karanlığı yaşam bildirdiler.



Kendilerine ışığı sevenleriz dedirttiler

Işığa hücum ettiler

Işığı yedi bitirdiler.



Işığı ölüm zannedenle

Işığı içine hapsedenler

El ele verdiler.


Birimiz hepimiz

Hepimiz birimiz için

Diye sözler verdirttiler.


Kör bir çemberi 

Orta belinden 

Büklüm ettiler,

Sonsuzluk diye diye

Yeniden resmettiler.


Döne döne ışık verdiler 

Verdireni emdiler

Emileni yediler

Yediklerini döktüler

Döktüklerini gömdüler

Gömdüklerini yakıt ettiler (fosil)

Yakıtı nura benzettiler (ısı)

Nuru heba ettiler

Kalbi tükettiler.

Kalpten girip beyine yerleştiler.

Beyini uyutup 

Şenlik düzenlediler.


Kurban ede ede

Kurban verdire verdire

Bugünlere geldiler 

Artık kendileri de tükendiler.


Nursuz alanlarda, 

Soluksuz zindanlarda... 

Bıraktıkları İNSAN'a 

Karanlıkta ışık çaktırırcasına

Parladılar

Yıldız -mış gibi yaptılar.


Öz'den ışığı

Göz'den nuru

Yürek'ten aşkı

Söke söke aldılar

Nişan diye boğazlarına astılar

Dünyada nam saldılar

Dünyayı meskenleri sandılar.


Artık vakit geldi.

Ruhlarını çoktan sattılar

Karanlığın namusunda

Kendilerine yol açtılar

Kazdıkları kuyuya attıkları yalanlara 

Kendileri kandılar.


Kandırırız daha sandılar 

Uyuyan devi hesaba katmadılar!

Uyansa da 

Nuru yok 

Işığı solgun

Yeri göğü sarsamaz dediler

Hesabı yanlış ettiler.

Gerçeğin tecellisine inanmamayı seçtiler;

Gözleri kör

Kulakları sağır eylediler.

İnsanları

Beyinleri dumur

Akılları donuk kalsın diye

Şekillere... kastlara... bürüdüler.

Nafile çaba için

Erinmediler

Her yolu denediler. 



Oysa 


Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için diyenlerin yanında 

Gerçek birliğin namütenahi nurlu akıştan geldiğini bilenler... 


Işığı görmek ölümdür diyenin yanında

Işık hayattır diyenler...


Varlığa ömür biçenlerin yanında

Ölümsüzlüğün gerçekliğini hissedenler...


Isının kaynağını güneş bilenlerin yanında

Işımanın ayırdına varanlar...


Vardılar ve 

UYANDILAR!


Uyananlar 

Aklandılar. 

Aklananlar nurlandılar.

...ve en nihayetinde 

Aslolanı ayaklanlandırdılar.


Şimdi savrulanlar, 

Sağa sola

Yuvarlananlar, 

Kara toprakta

Size son bir düzlüktür gündönümü. 


Hazırlananlar çıkacaklar

Vakti kerahat geldiği an'da.


Kaçanlar karanlığa 

Ebediyen kalacaklar 

Kara toprakta.


Bugünü miladınız yapın da

Hazırlanan olun siz de

Kendi nurlu doğumunuza.


Ebediyen yaşayacak

Ebediyen nurlu olandır.


Ebediyen nurlu olan

Nurlu doğurulandır.


Nurlu doğurulan

Nuru doğurandır.


Nuru doğuran

ÖZ'den olandır.


ÖZ'den olan 

Gerçek olandır.


Gerçek aslolandır.

Aslolan parlayandır.


Parlayan ışıktır.

Işık kaynaktır.


Kaynak

Yaratandır.


Yaratan

Özü sözü gözü

Aklı fikri beyni

Kalbi yüreği

Nur saçandır

Sevgi OLANDIR.

Işık OLANDIR.

Aşk'ı OLDURANDIR.


İstanbul denende 6.6.2024 bilinende

Aktı geldi yüreğimden size

Sonsuz sevgimle

Firdes olan, Ebru doğan...

12 Mayıs 2024 Pazar

BİLGE İLE SIRMA SAÇLI - MESEL*

-İçinde bir kötü var dedi bilge.


-Kötü mü? Niye ben kötü değilim ki dedi sırma saçlı.


-Kötüyü kötü görmedikçe, anlayamadın zaten kötü nedir diye... tutmuşsun onu bak yüreğinde kendince. Şimdi gelmiş dersin ki bana niye? Niye...? İsyan edercesine. Etme. Ben bilsem tutmazdım hiç deme. Bile isteye değilse de göre göre tutmuşsun işte. 


-Ne demek bile isteye değilse de göre göre, anlayamıyorum ki sıkıntı nerede?


-Bak sırma saçlım, dinle; ben anlatayım sana bi hikaye, sen dinle... dinle de hisset yüreğinde demiş bilge kişi ve girmiş bir kavın içine.

O önde, sırma saçlı gerisinde ilerlemişler bir süre. 

Sonunda geldikleri dehlizin derininde bir sıçan görmüşler 3 pençe. 


Bilge almış sıçanı eline başlamış sevmeye.

Sırma saçlı ürkmüş önce, sonra o da başlamış sevmeye.

Derken sıçan elini ısırmış kendince. 


Yarası kanayan sırma saçlı çekmiş elini tereddütle. Dönmüş bilgeye. 


Ben onu sevdim ama kaptı elimi, neden seninkini değil de benimkini ısırdı demiş hayretle.


Bilge dönmüş sırma saçlıya, gözlerine  bakmış dikkatlice; bak hele demiş, sen sormadın ki kendine bu sıçan neden 3 pençe. Sormadın ama sevdin yine de. Isırsaydı kendininkini kalacaktı 2 pençe, yürüyemezdi, sürünmekse yapabileceği yine de gidemezdi ince derisi ile yerde. Ama nasıl yemişse kendi elini daha önce bu sefer de ona elini uzatınınkini yedi nefasetle. 


-Niye? Niye? Demiş sırma saçlı yine.


-Aç kalmaktansa yerim beni seveni. Sevgisi yetmez karnımı şişirmeye  ama pençesi semizletir beni iyice.


-Aklı yok diye mi böyle? Saçma değil mi söylesene demiş sırma saçlı ısrarla bilgeye.


Bilge gülümsemiş hafifçe peki sen hiç seni seven eli yemedin mi, bi düşün hele deyince, inkar etmiş sırma saçlı hiddetle.


-Öyleyse neden analar doyurur doğumdan önce ve nasıl çeker bebekler analarından ölçüsüzce?


-Olur mu öyle, saçmalık bu bence, doğanın kanunu değil mi işte; analar doyurur bebekleri karınlarının içinde.


-Karın dedidiğin bir boşluk ise. Bağ dediğin sevgi ise. Bebek dediğin kendi eşinde, gelinceye merhaleye kalır suyun içinde. Su iletkendir de neden tersi geçmez bize?


-An la mı yo rum demiş sırma saçlı artık sabrının sonuna geldiğini hissede hissede.


Bilge dönmüş arkasını yürümüş yine, çıkmış kavdan gelmiş karanlık bir kovuğun önüne.


-Hadi gir demiş sırma saçlıya.

-Girmem demiş sırma saçlı, kimbilir hangi yılanlar çıyanlar vardır o karanlık kovukta, bilmem mi? Bak demin uydum sana sıçan ısırdı elimi, sen baktın bana. 


Bilge sakin. Peki demiş girmiş kendi kavuğun içine. Aydınlanmış birden kavuk, gözleri kamaştırmış hatta iyiden iyiye.


Seslenmiş içeriden hadi gel diye.


Bu sefer de gözlerimi kör etti bu ışık, nasıl gireceğim içeriye diye seslenmiş sırma saçlı terslene terslene.


Ne lütuftur bu bahşedilen bize, aydınlatabilirsin yüreğini kendince, ama sen bilirsin öyleyse gelme  demiş bilge ve sesi kesilmiş birden bire.


Korku kaplamış içini sırma saçlının, anlamlandıramamışsa da kendi içinde tüm bu yaşadıkları neydi son 15 dakikanın içinde, geçirivermiş gözden kavı... sıçanı... yitik pençeyi... elindeki izi... kovuğu... karanlığı... ışığı... sesi... ve demiş ki bu bilge bilge değil de deli herhalde.


Hele hele neydi o ana-bebek safsatası hikaye deyip de...


Yürümüş gitmiş korkularını seve seve yol gözükende. Yorulunca durmuş çökmüş bir ağacın dibine. Uyuya kalmış öylece.

Öyle böyle değil binlerce an uyumuş sessizlikte.

Uyandığında bir serçe gelmiş dibine, bakmış 2 pençe. Tamam demiş bu yemez elimi ama ne gerek var sevmeye. Serçe havalanmış gitmiş beriye. Takılmış bizimkisi peşine kuş girmiş bir ine, bakmış aydınlık içerisi güneş bezemekte, girmiş o da peşinde. Aydınlığı takip ede ede gitmiş dibe. Dipte bir ceylan sereserpe. Ceylanın güzelliğine hayran olmuş da kıvrılayım demiş dizlerinin dibine.

Ceylanın gözlerine hayran... aydınlığa kurban... serçeden gelen güven cepte... korkular yok hükmünde... tam bir nefes çekmiş içine. İşte o  anda bir feryat kopmuş az ötede.

İrkilmiş irkilmesine sırma saçlı ama gitmemiş de o yöne ne de olsa içerisi aydınlık, ceylan güzel, ortamda güvende.

Derken bir inilti duymuş, kulak vermiş sese, yardım ister gibi bi insan, gideyim bari az öteye, bakayım yardım isteyen kimdir niyedir diye.

Yaklaşmış... yaklaşmış... yaklaşmış... bir de bakmış ki bir ana yerde, bebeği dizlerinde. 

Koşmuş bir nefeste, kesmiş bağı kurtarmış kadını, koymuş bebeği göğsüne.

Kadın bakmış bir bebeğe bir de sırma saçlının yüzüne. 

-Nasıl da yetiştin hızır gibi demiş demesine ama tam da o anda bir cayırtı kopmuş inin girişinde.

Bir manga asker belirmiş tüfekleriyle. Kurşunlar yağmış gökten yağmur misali üzerlerine.

Ne ana kalmış ne bebek..

Ne ceylan kalmış ne serçe...

Yıkılmış dünyası..

Kararmış dünyası...

Geriye kala kala soğuk metal bir kabza... bolca kovan yerlerde parlayan... cansız yatan canlı sayılan... yıkılmış bir cansız, canına kıyılan...


Nutku tutulmuş sırma saçlının, aklı yitmiş adeta. Manzara kanla kazınmış hafızasına.

Bir manga 

Bin kabza

Ölü bir ana

Cansız bir yavru

Kanadı kopan serçe

Parçalanmış ceylan

... ve sırma saçlı inde.


Anlam yitmiş

Değer bitmiş

İnsan insanı seçmiş

Bir can uğruna 

Ne canlar yitirilmiş

Ana doğururken 

Kendinden bir parça

Olmuş kara kapkara

Ölüm almış onu koymuş mezara

Evlat girmiş kara toprağa

İn dönmüş kovuğa

Kovuk olmuş kapkara... 

Gözyaşı kurumuş bi anda

Taş olmuş adeta.


Sırma saçlı korkuyu almış asmış koynuna, sinmiş pusmuş kovuğunda. Unutmaya çalışmış neler yaşadıysa. Dalmış yeniden derinnn ve uzuuun bir uykuya.


Gel zaman git zaman

3 pençeli sıçanın milyon tane yavrusu olmuş...

Eli kabza tutanların onlarca çocuğu...

Ama ceylan...

Ama nurlu ana...

Ama nurlu can...

Ama serçe...

Kalmış geçmişte...

Sırma saçlı bi pençe! 

Kalbi yaralı...

Aklı karışık...

Gönlü kırık...

Yüreği korku dolu..

Çıkmış kavuğundan çıkmasına da, bakmış dünya bi tuhaf aslında.

Analar için yapılan bir kutlama alkışlatıyor kabzalıların doğumunu...

Babalar için yapılan kutlama şahlandırıyor mangaları...

Sıçanlar kol geziyor her yerde, öğrenmişler bi de; 'kendi elini yeme, seni seven verir elini sevgisiyle!'

Güzel gözlüler kapatmışlar gözlerini ebediyete intikal edercesine.

Serçeler uçmakta ürkekçe, insan gördüklerinde hele...


Bir derin nefesle yürümüş 5 adım ileriye sırma saçlı, bakınmış çevreye, manzara değişmemiş ise de bi tanıdık yüz belirmiş sessizce ışığın içinde.

Bilge, deli bilge!


Oldukça temkinli biraz da öfkeyle yönelmiş bilgeye, 


-Bak onca laf ettin kendince... bilgece... ama bak halimize. Ben ölümlerden döndüm sen neredeydin sessizce?


-Sırma saçlım hesap sorarsın kendine gelince. Ne de iyi yaparsın kendince. Anladın mı sıçan kim, serçe neden, ceylan ne, ana nerede, kabzalılar kiminle, bebek niye gömüde? 


Dahası sen kimsin şahit edilen bunca şeye? 


Deli dedin bana kendince, dert değil de, sen kendini akıllı mı sandın içinde? Akıl nerede us nerede, kalp kimle, yürek nerede? 

Ayırdın mı 4'ünü kendince ya uyursun senelerce, ya ölürsün bir mezar taşı önünde. 


Hadi öyleyse dön içine de gör kim kimdir bu evrende ve dahi senin içinde.


Ben devam ediyorum dillendirmeye sen kabul etmesen de; karın dediğin bir boşluk ise. Bağ dediğin sevgi ise. Bebek dediğin kendi eşinde, gelinceye merhaleye kalır suyun içinde. Su iletkendir de, kirlense de temizlenir kalpte, gelen sevgi ise evlattan ana düşmez çaptan, biri çıkar vakti gelince, diğeri büyür nur içinde. Giden bırakırsa sevgisini geriye gelen yorulmaz karnın içinde .

Nurlu canlar birdir canın içinde. Nur sonsuzdur kendinde. Nur akar coşar sonsuzun içinde. Ama kirlenen kalpler ise dönüşü olmaz geriye. Kalpler bağlıdır kalbe. Kalp ölür kalplerin kirinde can çekişe çekişe.


Bir dön bak halimize; dünya kalbi ise evrenin, kalpleri kirletiyor onu kendi içinde. İnsan kararıyor kalbinde ve zehirliyor kalbi kendi kalbi ile. Sonra feryat figan, arıyor çare, dünya ölüyor diye diye...


Gör kömür gözlüm, kendini gör, bakma ceylanın gözüne. 

Gör sırma saçlım, kendini gör, bakma ine giren güneşe.

Gör gözü yaşlım, kendini gör, bakma zulm edene.

Gör İNSANIM, kendini gör, arama düşmanı başka yerde.

İnsandır şaşar da beşer de deme, artık deme, dedirtenleri dinleme. 

İNSAN NURDUR.

İNSAN NURLUDUR.

KENDİ NURUNU KENDİ OLDURUR. Nurun suyu aksa da ANAsından,  üstüne koyar kalbi olandan. Kalp kalbe ne demektir anlamadın daha, sanırsın 2 can dayandı sırt sırta oysa aklın var gelir usla karşı karşıya beynin var gelir kalple aynı hızaya. İşte anca o anda kalpten kalbe akar ışık da... nur da... 


Hadi kal sağlıcakla, ben varayım karşı yamaca, orada fikri sabitler var duyurayım onlara da bi parça.


İstanbul, 12.5.2024

Firdes Ebru Tolan Karahasanoğlu



*Mesel ne demektir?

ad
  1. 1.
    ders alınacak söz.
  2. 2.
    atasözü.
  3. 3.
    eğitici öykü ya da masal.

Not: Çok daha fazla mesel okumak isterseniz Işıldayan Hayatlar kalemimden kitabımı temin edebilirsiniz aşağıdaki linkten.

16 Nisan 2024 Salı

2 AK 1 KARA, 1 AK 2 KARA

2 kara 1 ak

1 kara 2 ak

Eder mi toplasak 

3 kara 3 ak

Eşitlenir mi denklem

Sonuçtan çıkar mı 1 tek?


Ahh o bildiklerimiz

Matematiği şaşmaz zanneden yüreklerimiz

Ahh kendimize yük ettiklerimiz

Ahh anladık zannedip vazgeçtiklerimiz...


Bizi biz eden "değer"lerimiz

Kaynağına dönüp 

Göremediklerimiz...


Sorunu Öz'de

Öz'ü Göz'de

Göz'ü Beyin'de

Beyni imbikte

Bildiklerimiz.


İnce ince süzüp 

Sık sık diktiklerimiz

Biri bin edip 

Binden 1'e gidemediklerimiz...


Demeli mi dememeli mi?

Yolu bilmeli mi bilmemeli mi?

Derken derken yitirdiklerimiz...


Tereddütü matah

Korkuyu yandaş

Kurtuluşu saklanmak

Sanmak... ahh sanmak...


Gizleri örtülü

Sırları gömülü

Çöpleri semiz 

Sanmak... ahh sanmak...


İnsanı yavru

Yavruyu illet

İlleti millet

Sandıra sandıra kaçmak!


Kaçıp kaçıp 

Saklanmak

Karanlığın dehlizlerinde kaybolmak

...ve kendini buldum sanmak.


Oyuncağı kurup

Oyunu yazmak,

Oynatılanla oynayan olmak

Sonra da tuzağa düştüm sanmak...


Neler gördü bu insan

İNSAN'ı olmayan...

İNSAN nerede? 

Sorsan baksan

Denir ki sağlam

Sağlam kazığa bağlanan İNSAN

İnzivada sanılan

Yenir yutulur an be an

Omurgası sağlam 

Omurları permiperişan

Kurtçuklar girmiş inine

Kendi gider kafasının dikine.

Koca bedene

Ne eder 3-5 larva dedirtirler sana 

Ama

Beyni ele geçiren de 

Beyincikten sızan bir kara ya...

Kanma.


Kanıp da uyuma. 

Uyanıp da boşlama.

Çıktık mı ayyuka?

Çıkmadık ya daha

Öyleyse rehavete hiç kapılma.


Dön sağından soluna

Solundan aşağıya

Bak tüm varoluşa

Katman katman 

Obsidyenler kaplıyor alanı

Sen cam sansan da

Işıkla parlıyor ama deyip

Elinde tutsan da

Bilezik yapıp taksan da

Ruhuna bastırsan da...

Anlamadın hâlâ 

Nereden çıktı bu taş ... kaya...

Kara kara!?


Kömüre de taptı insan para uğruna

Petrolü de yaptı taç başına

Kara kara kapkara

Yetmezmiş gibi cansız

Anlasana! 


Bir CAN uğruna

Canım feda diyen yatıyor kara toprakta.

Canın lazım bana diyen 

Cirit atıyor hâlâ arenada.

Arena ne ola?

Ne ola?

Atılan her cirit saplanıyor ardı ardına

Kan revan içinde

Diz çöktürtülen 

Yalvarıyor hâlâ;

Aç gözünü evlat!

Babana bakma

Kazdı kuyusunu 

Gömdü taşını toprağa

Dön sen yüzünü ayyuka

Işık var can damarlarında

Nur var o kara sandığın toprakta hâlâ 

Şüheda fışkıracak şüheda denirken 

Şehit oldu bin can bu yolda

Canlılığı kalmadıysa canın

NURU VAR ÖZ OLANIN. 


Sende duranı anla;

2 ak 1 kara?

1 ak 2 kara?

1 can? Cansız mı ama?

Canlı ama kara mı yoksa?

Özün nuru içinde parlayanlar

Canı candan olanlar

Canlanmak için yas tutanlar!?

Hangi kombinasyon sende acaba?


Sözüm sana ey insan

Canını sakınma

Canlılığını yakma

Özünü karartma

1'i bile sağlamsa yeter sana

Artık durma 

Durma.


Kal sağlıcakla

Firdes dedi... Ebru dedi...

Kim kimdi?

Kim kime ne dedi...

Takılma

Yüreğindeki billur ışığı

Kat koşulsuzca nuruna

Nurun olsun kılavuz sana

İşte öyle öyle çıkarız biz anca ayyuka.

İstanbul, 16 Nisan 2024 sanılan...

14 Nisan 2024 Pazar

UYAN, İNSAN OLAN UYAN! ŞİMDİ UYAN!

Bir CAN

Nurlu olan...

NURLU bir can

İNSAN OLAN...

Gerçeğini unutan

Kendini sakınan

Sakındıkça batan

Battıkça kararan 

UYAN!


İnsan

Yuvası kalp

Kalpleri yuva olan

Nurludan doğan

Canı olan

Can'dan olan

NURLU BİR CAN

İnsan olan

UYAN!


Uyan İNSAN, 

UYAN insan olan!

İnsanı insana vurduran

İnsanı insana kırdıran

İnsansıları olduran

İnsanı insandan soğutan

O da sen olan

İnsan olan!

Nurlu bir can

İNSAN OLAN

Yuvası kalp olan

Sevgiyi bilmez mi aslolan İNSAN? 


İNSAN 

Sevgiyi bilen İNSAN

Sevmeyi bilen İNSAN 

Sevilmeyi bilen İNSAN

Bildiğini demez mi?

Dediğini görmez mi?

Gördüğünü sevmez mi?

İNSAN insana 

Sevgisini geçirmez mi?


Sevmeyi bilen seveni ezer geçer mi?

Sevgiyi bilen kendini bilmez mi?

Sevgi olan sevgiyi yok eder mi?

İNSAN insana sevgisini geçirmez mi?


İNSAN OLAN

İçine sokulan karayı ak sanan

Özündeki akı kara yapan 

Oyunlara kanan

Oyunlarla kandıran 

Senden olan insanı uyutan,

Hâlâ uyuyan...

Hâlâ duran...

Hâlâ sakınan...

Hâlâ saklanan...

Aslolan İNSAN

Artık UYAN.


Ne sıfatlar verdik biz ona

Ne muradlar bekledik 

Ne medetler umduk

Ne diyarlar aştık

Ne yollardan şaştık

Ne akıllar aldık

Neler neler yaptık

Onun adına.


İnsanı tabuta

Tabutu mezara

Taştan oya oya 

Mezarları baştan sona 

Dünyaya

Dizdik dizdik durduk

Mahşeri zihinlere

Korkuyu kalplere

Tövbeyi dillere

Soktuk

En nihayetinde gerçeği unuttuk

Gerçekliği unutturduk

Gerçekliğimizi unuttuk.


Vardık

VAR'ı unuttuk.

Çoktuk

Çokluğu unuttuk.

Birdik

BİR'liği unuttuk.

Sevgi idik

SEVGİ'yi unuttuk.


Biz kimdik?

Kendimizi unuttuk!


Hastalandık

Şifayı unuttuk.


Öldük

Yaşamayı unuttuk.


Kirlendik

Saflığı unuttuk.


Oysa biz

Ak ve pak 

İyi ve güzel

Saf ve sonsuz

Işıkla ve aşkla

Sevgiyi bilen 

Sevgiyim diyen

Sevgiyi seven 

Sevgiyle var edilen

Sevgiyi var eden

İnsan denen

Nurlu can idik

Geldik ne hale

Biçare..

2 nefes arasında, 

Bir hayat kavgasında

Ölüm sırtında

Hastalık kapısında

Kör gözü aklında

2 gözün kimi karada

Kimi korkuyla...

Kalakaldık bu diyarda.


Ama dönmedik daha 

Tam başaşağıya

Hâlâ var bir ışık 

Az da olsa

Çıkarız istersek ayyuka

...ve çıkacağız da.

Bu sefer dönmek yok sağa...

Dimdik yukarıya.

Biliriz yeteriz biz BİR olana

Yine de deriz ki 

TEK YÜREK

AYNI ANDA;

Bir CAN

Nurlu olan...

NURLU bir can

İNSAN OLAN...

Gerçeğini unutan

Kendini sakınan

Sakındıkça batan

Battıkça kararan 

UYAN!


İnsan

Yuvası kalp

Kalpleri yuva olan

Nurludan doğan

Canı olan

Can'dan olan

NURLU BİR CAN

İnsan olan

UYAN!


Uyan İNSAN, 

UYAN insan olan!

Şimdi uyan

İnsan olan 

ARTIK UYAN.

Sen de uyan

Kervan kaçmadan.

İstanbul, 14.4.2024

Firdes Ebru yazdı

O da bir nurlu candı.