25 Nisan 2025 Cuma

İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK

İkilik sandırılan

Aslında tekliğin içinde iki olan

BİR'ken ikiye ayrılan

Her ayrıldığında 

Muazzam bir devinim olduran,

Buluşmak için 

Birbirine koşan iki canın

Açtığı alanda oluşan

Havuzda 

Yaşam başlar varoluşta! 


Akan... olan... oldurulan...

Saftan da saf, katışıksız olan

Billur berrak 

Aşk kokan

Bir yeni candır mutlaka.


Şimdilerde boğaz sanılan bir hattan akış alan, 

Nefesi olan,

Nefese doğan bir yeni can.


Şimdilerde duodenum (12 parmak bağırsağı) sanılan ağ ile alanda tutulan bir yeni can.


Şimdilerde rahim sanılan alanın duvarına yaslanan bir yeni can.


Şimdilerde plasenta sanılan, aslında VAR'ın avuçları ile sarılan bir yeni can.


Şimdilerde kordon bağı sanılandan akan ışıkla beslenen bir yeni can.


Şimdilerde kan sanılan ışın demetleri ile sulanan bir yeni can.


Şimdilerde yutak sanılan yoldan yaşama bağlanan bir yeni can.


Şimdilerde akıl sanılan Can'dan hafızası oldurulan bir yeni can.


Şimdilerde bilgelik sandırılan, VAR'la açılan, bilinci alan bir yeni can.


Şimdilerde yaşar olmak sandırılan tamamlanış ile varoluşa katılan bir yeni can.


Şimdilerde ruh diye anılan, yaşayan ve yaşatan VAR'ın bir parçasını meşale gibi tutan bir yeni can.


Sevgi ile 

Işığın içinde

Aşkı olduran yeni can 

Aşkı olduracak olandır 

Kendi BİR'liğinde

Bütünselliğinde

Ayrışmayı bildiğinde 

İkiye.


Sakın ikilik deme.
Sakın denge zannetme.
Sakın!

Sakın ezberden gitme
Sakın basma kalıp sıfatlar ekleme
Sakın!

Görmedin böylesini

Bilmedin gerçeğini diyemem, var senin de içinde. Ama unutmak ne kelime; dağlandı... yağmalandı... yakıldı... adeta gerçeklik senin kendi alevinde.

..ve unuttu

Son gelen nurlu can.

Tutuldu; nutku tutuldu!

Yuttu; nefesi yuttu.

BİR'ken ikiye ayrılacağını ve sonra yeniden buluşacağını unuttu... 

Kaldı sap gibi, sopa gibi...

Sert ve katı

Donuk ve soğuk adeta...

Zamk gibi yapışkan 

Ağır aksak yapısıyla

Taş gibi ortada

Tam ortada.


Nefes boğuldu

Can yutuldu

Saflık bozuldu

Akışkanlık tutuldu

Işık yitti

Sevgi bitti

Akıl ermedi

Zeka bilinmedi

Bilinç geçemedi

Bilgi gelemedi

RUH?

Ruh bölünemedi...

Bir düğüm ortada

Hiç çözülemedi

Hiç çözülemedi...

Hiç bitirtilmedi.

Hiç eritilmedi.

Hiç dönüşmedi.


Neydi? Olan neydi?

Bir genleşme olur iken her yöne 

Tepkime oluştu en içte

Yuttu adeta suyu

Nemsiz, kuruyan, tozlaşan,

Düştü adeta bir pıhtı olan, o an. 


Naif yumuşak geçirgen yapı

Oldu bir katran karası 

2 dirhem bir çekirdek yapısı*.


Oldu gözün ortası

Karanın karası

Kaldı akıl o başta

Açtı bir yara hicranda

Döndü boğaz bir oka

Saplantı plasentaya

El kızardı

Kanlandı

Göz karardı

Su oldu yaş

Akamadı 

Dondu, oldu taş.


Ahh Ebru dersin dersin yine neler dersin demeyin de 

Bir eliniz vicdanınızda diğeri bağrınızda 

Aslında üst üste alt alta

Taşıyın kendinizi

Aklaya paklaya

Gerçeklik alanına 

Sevgi olana anlatılır kolayca

Varoluşta 

İkilik yok aslında.

Hiç olmadıydı da

Ayrışamayıp yapışan 2 can 

Can çekişince alanda

Kan çıktı

Kanın yarısı ak sanılsa da

Al olan bulandı ortalığa

Kızıllık sanılır matah hâlâ daha

Olan oldu da 

Çözüm ne oldu dersin?


Çözüm bulununcaya...

Yaşam oldu bir ömür

Varlık oldu bir kömür

Kalp oldu permiperişan 

Aşk oldu şarlatan

Üreme sanılan

Oldu VAR'a ziyan.

Düğüm oldu göbek

Delik oldu nifak

Tohum oldu serpildi.

Bebek sanılan doğar bilindi

Ahh bu masalcının göz yaşı hiç dinmedi.


Delikler kapanırsa yaşam olmaz denildi

Her can kendini tehlikede bildi

Canlılık ile gelenler kendilerini kitledi

Özü taşıyanlar düşman bellendi

Çöküş her yönden içeriye girdabı besledi

Yıkılan hücreler dönüştü kaşeksiye**

Varoluşun VAR'ı 

Sanıldı ölümün anası

Oysa VAR'ın yarası 

Kendi yarası

O da kendinden parçası.

Saklandı karaya

Çıkamadı ortaya

Olmadı yapıcı

Dönüştü zifir karanlığa

Yıkıla yıkıla indi insanlık aşağıya

Tutan 12 koldan 

Kaldı 1'i aslında.


Ne demiştim dün sanılanda;

Taşlaşan kalplerle

Kurudu kaldı ışık.

Kalpler taşlaşınca

Söndü ışık.

En nihayetinde 

Sevginin nutku tutuldu

Işık kırıldı

Ok oldu.

Saplandı durdu...


Kısacası 

Zulm sanılan da

Kara diye anılan da

Yok olanda 

Yıkılan da

Doğan da 

Doğamayan da

Hepsi hepsi

BİR olandı

Dönüşünce yıkımla 

Bulanınca kimi al'a 

Kara çıkınca ortaya

Sanıldı tarafız biz

Anıldı sonra başka başka...


Dahası da var da ...

Neden anlatırım bunları ulu orta

Yetmedi, bitmedi

Yıkım sürüyor hâlâ 

Bir açılım olsa da aktan yana

Bir akış başlasa da nurdan yana

Dönüşmedi tam manasıyla.


Bekleyecek miyiz biz?

Hiç azla yetinmedik ki biz! 

Hep tamamına erdire erdire gittik, gideceğiz.

Öyleyse gelin bir daha

Niyetlenelim bu yolda

Bitsin artık bu kabus burada

Varoluş olsun vaha tüm nurlu canlara.

Nurlu canlar

Nefes olsun

Can olsun

Aşk olsun

Sevgiyle akan olsun

Işığımız daim OLSUN

Sevgimiz baki OLSUN

Yaşam iki nefes arasında 

Bir solukta kalmasın da

Ömürler sonsuz olsun.

İkiler BİR olsun

Birler 2'yi oldursun.

Devr-i daim aşk ile olsun.


Sonsuzluk sandırılan bir kör çemberin büklüm belinde kalan son NUR

Açılan olsun.

Varoluş her yöne artan / genişleyen olsun.

Olsun, OLSUN; her şey özüyle, gözüyle, sözüyle... bir ve güzel olsun.

Sevgim sonsuz, sizinle devr-i daim de olsun.

Firdes Ebru Tolan Karahasanoğlu

İstanbul bilinende, 25.4.2025 denende


Kıssadan hisse diyelim ve... bunları da hatırlayıp / bilelim:

*İki dirhem bir çekirdek dilimizde çok şık, özenli giyinmiş kimseler için kullanılan bir deyim ise de, bizim için manası başka bir tanımda saklı;

3,2 gram değerinde olan eski birimlerden “dirhem”, 16 çekirdeğe eşit ağırlıktadır (200x16=3,2 gram). 1 dirhem, bir yandan da 70 arpaya ve 1/400 okkaya denk düşer. Bu bağlamda 1 Osmanlı Altını ise 2 dirhem + 1 çekirdek = 33 çekirdek (2x16+1=33) ağırlığındadır. 

Ayrıca

Keçiboynuzunun adı; Yunanca adı keration, İngilizcede carob, Arapçada ise kırrat'tır. Keçiboynuzu tohumu yüzyıllar boyunca elmas ölçmek için kullanılmış ve elmaslar keçiboynuzu tohumu ile tartılarak satılmıştır. Bu nedenle keçiboynuzu, kırat ya da karat denilen ölçüye adını vermiştir.

Ortalama büyüklükte bir keçiboynuzu çekirdeği bir kırat olarak kabul edilmiş, 4 çekirdeğe bir “dirhem” denmiş, daha sonraları ise kırat, 200 miligrama eşit bir ağırlık ölçüsü birimi olarak sabitlenmiştir.


**Kaşeksi, yunanca "kakos" ve "hexis" kelimelerinin birleşimidir. Bu isimler tanım olarak "kötü vücut" veya "zayıf fiziksel durum" olarak çevrilebilir. Modern tıbbın "geriye dönüşsüz hücre yıkımı" olarak da tanımladığı kaşeksi kendi kendine düzelmez. Altta yatan hastalıkların tedavisi ve beslenme destekleri ile birlikte kaşeksinin ortaya çıkardığı kilo kaybı ve kas erimesi hafifletilebilir denir. 



1 yorum: