Gelecek, çok farklı gelecek.
Bundan sonra dünyada bugüne kadar yaşadığınız anlamda bir
yaşam beklemeyin boşuna. Zira bundan sonrasında tüm yapılar çökecek. Binalar anlamında
da anlayabilirsiniz bizi, sistemler, yönetimler, organizasyonlar, organizmalar,
düzen değişecek. Size göre en batıdan itibaren dalga dalga tüm yapılar
değişecek. İsim vermemize gerek yok, size göre en batıdan doğuya tüm yapılar
değişecek. İklimler ve insanlar değişecek. Bunu siz seçtiniz, bunu siz
istediniz. Daha yumuşak bir geçiş olabilmesi için 1987’den bu yana çok çaba
sarf ettiniz ama çağrılara kulak vermediniz. İnançlarınızı ve bakış açınızı
değiştirmediniz. Yüreğinizdeki duygularla hareket ettiniz ama ruhlarınızı
dinlemediniz. Birçoğunuz kemikleşmiş yapıların içinde kendinizi karanlıklara
gömdünüz, aklınızı zihninizi bileylediniz, sivrilttiniz keskin birer kılıç
misali, ruhunuzun içine gönderdiniz. Oysa ruhlarınız birer yumuşacık sevgi ve
şefkat dolu varlıklardı, siz onların, sizden gelen okları bağırlarına
saplamalarına izin vermelerini, yüce gönüllülük esasıyla, koşulsuzca
kabullenişlerini fark etmediniz. Defalarca uyardılar sizi, defalarca uyardılar
sizi, iyilikle, güzellikle uyardılar sizi. Işıkla, şefkatle uyandırdılar sizi. Siz
yüreğinizdeki hançerlerin kanattığı, yarattığı yaralardan akan kanla aynaları
kapattınız, camları kapladınız, gözlerinizin üstüne perde indirdiniz,
çektiğiniz o kalın ve karanlık perdeleri acılarınızla mühürlediniz ve ruhlarınıza
başka çıkış yolu vermediniz.
Geldiğiniz noktada birçoklarınız hala daha kendi gözyaşlarında,
kendi kanlarında, kendi prangalarını tutarlarken ayaklarında, boğuluyorlar
adeta. Pek tabii ki aranızda yola çıkanlar oldu, hızla ilerleyenler oldu,
kolaylıkla. Bazılarını görmezden geldiniz, bazılarını hiç dinlemediniz,
yanınızda yakınınızda olanlara el vermediniz, siz hep kendi yüreğinizdeki
acılarla, omuzlarınızdaki kayışlarla, sırtınızdaki dünyevi yüklerle,
ayaklarınızdaki suni prangalarla beklediniz, hep beklediniz, hep beklediniz.
Oysa yukarıda, kainatta hareket, hareketlilik, akış devam etti
durmamacasına. Siz o akışa girmediniz. Bir yolcu uçağının türbülanstan çıkmak
için irtifayı arttırması gibi, yükselerek arşa, ışıkların arasına girebilirdiniz
akışa ama siz her defasında türbülansa girdiğiniz, sarsıldınız, sallandığınız
her defasında yeniden aşağıya, aşağıya, daha aşağıya inmeyi seçtiniz ve hatta
bazılarınız bir kez daha uçağa binmemeye yemin ettiniz. Korkularınız sizi hep
alçakta tuttu, yerde karmaşada tuttu. Siz oralarda zırh giydiniz adeta,
donandınız muhtelif silahlarla; adına kitap dediniz, adına eğitim dediniz,
adına bilgi dediniz, bilim dediniz, deneyim dediniz, iş dediniz, para dediniz,
güç dediniz mevki dediniz, statü dediniz, ad dediniz, soyad dediniz… gittikçe
zırhınızı büyüttünüz, büyüttünüz, büyüttünüz.
… ve birçoklarınız geldikleri noktada zırhlarının içinde
birer koca, oda oda, kütüphaneler, bankalar, arşivler; paralar, diplomalar, biriktirdiniz
ve gittikçe o zırhın içindekilerin daralttığı alanda, küçülttüğü bedenlerde en
başta kalplerinizin sıkıştığını görmediniz, yüreklerinizin, o aydınlık o ışık
dolu yüreklerinizin, nasıl da
küçüldüğünü göremediniz. Omuzlarınıza bindirilen yükü taşımak için adeta
bedeninizi güçlendirdiniz, büyüttünüz, kaslarınızı beslediniz ama kalbinizin de
kaslardan oluştuğunu görmezden geldiniz. O beslediğiniz büyüttüğünüz kasların,
yüreğinizin içindeki ışığı nasılda söndürdüğünü bilemediniz. Ve ruhlarınız
yukarıda, ışıkta aydınlıkta, size yalvarırcasına bakarken gözlerinizin içine
ışık ve umut olmak için bakarken, bir anlığına dahi olsa sizinle el ele
tutuşabilmek için umutla ve ümitle beklerken, siz dönüp bakmadınız, başınızı
yukarıya çevirip kaldırmadınız. Ruhlarınızla göz göze dahi gelmemek adına
kaçtınız, kaçtınız, kaçtınız. Kılıflar uydurdunuz kaçışlarınıza, isimler taktınız
kaçışlarınıza ve ruhuyla buluşmak adına başlarını ışığa çevirenleri
karaladınız, karalayanları alkışladınız, karalatanların ardından koşan oldunuz
adeta. Ve geldiğiniz noktada ruhlarınız bir kez daha ve belki de son kez, adeta
yumruklarını masaya vururcasına diyelim biz ona, ayağa kalktılar, adeta ayağa kalktılar,
KIYAM* manasında. Ve işte o anda yukarısı değişti, aşağısı dillendi, dile geldi.
Dile gelen sizin sesinizdi, sizin gerçek sesinizdi. Yeter dedi,
yeter! ve sizler topyekûn tüm dünya, şu anda corona virüsü adı altında, topyekûn,
uyandırılıyorsunuz aslında. Uyanan canlı ne yapar bu dünyada? Ayağa kalkar,
kanat çırpar, koşar… harekete geçer, durmaz ama. Sabah mahmurluğunu attıktan
sonra, elini yıkadıktan sonra, bir derin enfes aldıktan sonra çıkar yola. İşte şimdi
sizde uyandırılıyorsunuz bir virüs meselesiyle birçok alanda, birçok manada. Bu
nedenle virüsle oyalanmayı bırakın bir kenara, daha öncede söyledik çok farklı
parametreler var onun arkasında, düz mantıkla kendinizce bulabildiğiniz
ipuçlarıyla, birbirine bağlayıp da göstergeleri, belirtileri bir noktaya bağlanmaya
çalışmayın bu konuda. Kabul edin ki mevzu virüs sanılsa da gerçeklikler çok
başka ve hizmet ediyor bu zamanda insanlıktan yana. Kısaca uyandırıldığınızı
anlayın ve çıkın yola, elinizi yüzünüzü yıkadıktan, bir derin nefes aldıktan
sonra, ama. Zira ruhunuzla bir ve bütün olma noktasında bundan sonra
yapacaklarınız bugüne kadar yaptıklarınızdan çok başka olacak mutlaka, olmalı,
oldurulacak adeta. Zira ruhlarınız KIYAM ETTİ adeta, geçtiler kumandaya el ele
verdiler yukarıda, siz hala farkında olmasanız da aşağıda.
Kalın sağlıcakla,
Bu yazı 3 Nisan 2020, Cuma saat 14.55 itibariyle F. Ebru
Tolan’a tarafımızdan yazdırılmıştır. Konsey
Kaleme alanın notu:
KIYAM NE DEMEKTİR?
ad
1.
ayağa kalkış.
2.
bir işe girişme, kalkışma.
🙏🏻💚💙🙏🏻
YanıtlaSil🙏🏻💚💙🙏🏻
YanıtlaSilElele hep birlkte neşe keyif coşku ile
YanıtlaSilElele hepbirlikte neşe keyif coşku ile
YanıtlaSil💙💚Teşekkürler🙏💖
YanıtlaSil