Çocukluğum hastane koridorlarında geçti! Ama üzülmeyin
hastalıklı bir çocuk olduğum için değil, rahmetli babam doktor olduğu için, oyun
alanımdı adeta hastane bahçesi, koridorları. Bitmek tükenmek bilmeyen sorularım
vardı, hastalıklara ve tedavilerine yönelik. Mikroskopta canlı mikropları
incelemek, laboratuardaki kanlar, tüpler, petri kabındaki kültürler …adeta
oyuncaklarımdı benim.
O zamanlar “sağlık” hastalanan birinin iyileşmesiydi ve
babam bu konuda özeldi benim için. Arkadaşlarımın akrabalarının bile teşhis
konamayan vak’a analizlerini babamla yapmak evde Doktor House dizisini sürekli
seyretmek gibiydiJ
Şimdi düşünüyorum da hiçbir şeyin tesadüf olmadığı gibi
benim de böyle bir babaya sahip olmam tesadüf değildi!
Aradan geçen yıllar sağlıkla ilgili konuları hep gündemimde
tuttu ama benim aradığımın iyileşmek değil de “iyi olmak” olduğunu çok sonraları
idrak ettim.
Geçtiğimiz senelerde izlediğim bir sunumda yabancı konuşması
şöyle bir cümleyi kurdu:
“Doctors are educated MEDICINE, how they can talk about
HEALTH?!?”
Orijinalini yani İngilizcesini yazmak zorundaydım ki kelimelerin eş anlamlarından ortaya çıkan esas vurgu net olabilsin. Çünkü batı dillerinin bir çoğunda tıbbın karşılığı ilaç olarak geçer.
Neyse ki Türk Dil Kurumu’nda TIP'ın karşılığında bakın hala ne yazıyor:
1. isim Hastalıkları iyileştirmek, hafifletmek veya önlemek amacıyla başvurulan teknik ve bilimsel çalışmaların tümü, tababet
Orijinalini yani İngilizcesini yazmak zorundaydım ki kelimelerin eş anlamlarından ortaya çıkan esas vurgu net olabilsin. Çünkü batı dillerinin bir çoğunda tıbbın karşılığı ilaç olarak geçer.
Neyse ki Türk Dil Kurumu’nda TIP'ın karşılığında bakın hala ne yazıyor:
1. isim Hastalıkları iyileştirmek, hafifletmek veya önlemek amacıyla başvurulan teknik ve bilimsel çalışmaların tümü, tababet
Ne oldu da bakkal dükkanı açılır gibi diyaliz merkezleri
açılmaya başlandı mahalle aralarında diye kimse sormadı, hala sormuyor! Kanser
lafını bir dönemin cüzamı ile eş tutanlar artık grip kadar kanıksadılar da
neyse ki teknoloji çok gelişti deyip rahatlatıyorlar kendilerini…
Hastalıkların çeşitleri de, hastalığa yakalananların sayısı
da her geçen gün artıyor hızla. Mesela bundan 20 yıl önce otizm, çölyak, erken ergenlik, alzheimer bu kadar bilinen ve hatta evlerimizin içine girmiş
hastalıklar değildi.
“Ne oldu bize, ne
zaman kaybettik bu kadar sağlığımızı, neden” diye ben sormayacağım! İnanın
artık bu sorular bile o kadar boş geliyor ki bana. Son yıllarda uzun uzun
sunumlar yaptım bu konuda. Nedenleri vurguladım ve hatta çözümleri… ve anladım
herkesin yaşaması gerekenler var ve onlar yaşanana kadar gözlerindeki perde
kalkmayacak, dillerindeki kilit açılmayacak, beyinleri adeta donmuş,
çözülmeyecek.
Tabii siz merak ediyor olabilirsiniz bazı soruların
cevaplarını, o zaman önce şöyle bir düşünün: Bastığımız yer toprak olmaktan
çıkıp plastiğe dönüşmüşse, uyuduğunuzu sandığınız yatak sizi korumak yerine bir
ağ gibi etrafınızı saran zararlı elektromanyetik dalgaları çeken adeta tabuta
dönüşmüşse, soluduğunuzu zannettiğiniz havanın artık öyle ilkokul kitaplarında
öğretildiği gibi %20’si negatif iyon içeren oksijenden oluşmuyor da, toz,
toksik duman, ağır metaller taşıyorsa, bedeninizi beslediğinizi zannettiğin şey
tavuk görünümlü beyaz lifimsi, domates görünümlü kırmızı topumsu, yoğurt
görünümlü jelimsi maddelerse, kana kana içerken doyumsuz gelmesi gereken su
midenizi bulandırıyorsa ve güneş günah keçisi ilan edilmişse hastalıktan başka
konuşacak ne kalır?
Kendi kanımız, küpüne zarar veren sirke gibi asitle kaynıyorsa,
bağırsaklarımız yüzyıllarca faydalı bakterilere ev sahipliği yapmışken,
zavallıcıklar cebren ve hile ile yuvalarından çıkartılıp sürgüne gönderilmişse
ve biz artık dost görünümlü düşmanlarla (zararlı bakteriler/mantarlar) aynı
bedende yaşıyorsak, midemize yolladıklarımız daha yemek borumuzdan geçerken
hızla maskelerini atıp gerçek şeytan kimliklerine bürünüyorlarsa, trafik bahanesiyle,
geçim derdiyle, eş dırdırıyla…her an içinde bulunduğumuz stres ve yüreklerden
çıkan öfke, hırs, korku, haset… ölümcül zehirli birer oka dönüşmüşse
hastalıktan başka konuşacak ne kalır?
Çok şeyJ
Şükürler olsun ki çok şey; gerçekler!
Gelin hastalık yerine, şifayı konuşalım. Yüce Allah’tan
gelen sonsuz şifa enerjisini ve bizim bunu dünyevi şartlarda alma yollarımızı
konuşalım! Toprağın, havanın, suyun ve güneşin gerçek enerjilerini konuşalım!
Zihnimizin gücünü konuşalım! Kendi kendimizi şifalandırma gücümüzü konuşalım!
Yarın başlıyorum; toprağın enerjisiyle.
Sevgimle
Ebru Tolan Karahasanoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder